İÇ talep büyüdüğü ve Türkiye ekonomisi yurt dışından borçlanabildiği sürece ekonomik büyümede rekorlar kırmaya devam ederiz. Türkiye’nin ekonomik büyümesinin önündeki en önemli, belki de tek kısıt yurt dışından borçlanabilme kapasitesidir.
Son açıklanan milli gelir verileri bu gerçekleri bir kez daha bizlere hatırlattı. Sanayi üretimindeki büyümenin biraz düşmesiyle ekonomik büyüme konusunda kaygı duymanın gereksiz olduğunu bir kez daha gördük. Borçlanabildikçe büyüyoruz.
İÇ TALEP
Bu yılın üçüncü üç ayında (haziran-eylül dönemi) özel tüketim harcamaları yüzde 11.2 arttı. İlk dokuz aylık ortamla yüzde 6.9 oldu.
Devletin tüketim harcamaları da yılın üçüncü üç ayında yüzde 3.3 arttı. Dokuz aylık ortalama yüzde 3.9 olarak gerçekleşti. Faiz harcamalarının düşmesiyle geçmişe göre devletin tüketimindeki artışta ciddi bir yavaşlamanın yaşandığını söyleyebiliriz.
Yatırımlar ikinci bir patlama dönemini yaşıyor. Toplam yatırımlar (amortismanlar çıkmadan) yılın üçüncü üç ayında yüzde 27.8 arttı. Dokuz aylık ortalama yüzde 26.4 oldu. Yatırımlardaki asıl patlama kamu yatırımlarında oldu. Kamu yatırımları yılın üçüncü üç ayında yüzde 32,8 artarken, özel sektör yatırımları aynı dönemde yüzde 26,7 oldu. Yılın ilk dokuz ayında ortalama olarak kamu yatırımları yüzde 32,7, özel sektör yatırımları yüzde 15.9 arttı. Kamu yatırımlarının dörtte üçünün de inşaat olduğu gözden kaçırmayalım.
İç talep artışı biraz şaşırtıcı olmuş ki, geçmişte Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın yüzde 10’u kadar stok biriktiren ekonomi yılın üçüncü üç ayında stok artışı sağlayamamış. Milli gelir istatistiklerinde stok değişmeleri kalemini ciddiye alanlar için bu gelişme ileriye dönük olarak üretimin daha da artacağı yönünde bir işaret olabilir.
Yılın ilk dokuz ayında mal ve hizmet ihracatındaki artış ortalama yüzde 5.8 olmuş. Dönemler itibariyle bakıldığında her üç aylık dönemde mal ve hizmet ihracatındaki büyümenin düştüğünü görüyoruz. Buna karşılık, mal ve hizmet ithalatı yılın ilk dokuz ayında ortalama yüzde 10.1 büyümüş. Bu kalemdeki büyümede dönemler itibariyle hafif bir artış eğilimi gözleniyor.
RİSKLER
Mal ve hizmet ihracatındaki büyümenin ortalama ekonomik büyümeden düşük olması büyümenin ihracata dayalı değil, büyük ölçüde klasik iç talep büyümesine bağlı olduğunu gösteriyor. Buna karşılık, mal ve hizmet ithalatındaki büyümenin ortalama ekonomik büyümeden daha yüksek olması ekonomik büyümenin giderek ithalata daha fazla bağımlı hale geldiğinin bir göstergesi olarak kabul edilebilir.
Ekonomik büyüme için iki önemli unsur son verilerde de açıkça ortaya çıkıyor: İç talep büyümesi ve ithalatın artması. İthalatın artması Türkiye’nin yurt dışından borçlanabilme kapasitesiyle yakından ilgilidir. Son dört yıldır gözlendiği gibi, iki unsur bir arada olduğunda, enflasyon tehdidi olmadan büyümek mümkün olabilir. Ama, yurt dışı borçlanma olanaklarının azaldığı bir ortamda iç talep büyümesinin devamı enflasyon tehdidini de beraberinde getirecektir.
Üzerinde oturduğumuz dengeler doğal olarak farklı yerlerde farklı riskleri oluşturmaktadır. Yarın bu risklere değineceğim.