ULUSLARARASI piyasalar karışık. 2000’li yıllarda oluşan para bolluğunun şişirdiği balonun havasının kaçması hem heyecanlı hem de acılı oluyor.
Dünyadaki para bolluğu sermayenin yalnızca gelişmekte olan ülkelere gitmesi sonucunu doğurmadı. Aynı zamanda, yatırımcılar (kredi kurumları dahil) gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kredi verme standartlarını düşürdüler. Para, getiriyi artırmak için eskiye göre çok daha riskli alanlara kaydı. Yani, risk iştahı arttı. Artan risk iştahından, Türkiye de dahil, tüm gelişmekte olan ülkeler az ya da çok bir pay aldılar.
PİYASA YAĞLAMASI
Beklentilerin aksine, sorun gelişmekte olan ülkelerden değil, gelişmiş bir ülkede çıktı. Amerika’da konut kredilerinde (mortgage) batıklar artış eğilimine girdi. Zaten riskli kesimlere yönelen konut kredileri, konut fiyatlarının düşmesi ve faizlerin artmasıyla sorunlu olmaya başladı. Tetiği, yapıları gereği, önce "hedge fonlar" çekti.
Konut kredileri paketlenip toptan bir şekilde varlığa dayalı menkul kıymetler şeklinde yatırımcılara doğrudan ya da yatırım fonları yoluyla tüm dünyaya satılıyor. Batıkların artması konut kredilerine baz edilmiş yatırım fonlarında ya da tahvillerde zararlar oluşturuyor. Bu yolla, Amerika’daki konut kredileri sorunu yalnızca Amerikan yatırımcılarının değil, bu alana yatırım yapmış tüm uluslararası yatırımcıların sorunu haline dönüşüyor. Satışlar başlıyor. Menkul kıymetleri satacak müşteri bulunamıyor.
Sorunun boyutu çok iyi bilinmiyor. Belirsizliği yaran önemli unsurlardan biri de bu. Ama, son dönemde, her gün yeni bir yatırım fonu ya da finans kurumu yatırımlarından zarar ettiğini açıklar hale geldi. Geçenlerde, yatırım fonlarından biri elindeki konut kredilerine baz menkul kıymetlerin bir bölümünü satacak müşteri bulamadığından, yatırım fonunun varlıklarını değerlendiremediği gerekçesiyle fonun alım satımını durdurdu. Konut kredileri veren en büyük şirketlerden birinin çok yakında iflas edeceği konuşuluyor.
Böyle durumlarda yatırımcıların risk alma iştahı kaçıyor. Yalnızca Amerika’daki konut kredileri piyasasından değil, baştan beri riskli diye algılanan tüm piyasalardan başlayarak tüm piyasalardan çıkma eğilimleri güçleniyor. Aslında, çıkma niyeti olmayan yatırımcılar dahi, başkaları önce çıkıp zarar edebileceği beklentisiyle, elindeki riskli olarak algılanan yatırımlardan çıkmaya başlıyorlar. Tüm piyasalar bu şekilde tepe taklak oluyor.
Yatırımcıların menkul kıymetleri satıp nakde dönmek istemeleri doğal olarak piyasalarda likidite ihtiyacını artırıyor. Dünyanın belli başlı merkez bankaları likidite sıkışıklığını hafifletmek piyasaya para veriyorlar. Merkez bankalarının bu hareketi bir anlamda gıcırdayan dişlilerin arasına yağ koymaya benziyor. Dişlilerin kırılmasını önlüyor. Motorun daha rahat çalışmasını sağlıyor. Motorun sorunsuzca çalışmaya devam edip etmeyeceği dişliler arasında yapısal bir sorunun olup olmadığına bağlı.
DURACAK MI?
Merkez bankalarının bu tutumu normaldir. Çünkü, merkez bankalarının önemli işlevlerinden biri "son borç verici" olmalarıdır. Fakat, sorunun çözülüp çözülemeyeceği uluslararası yatırımcıların risk iştahının kaçmasıyla başlayan hareketin yaygınlığı ve derinliği ile yakından ilgilidir.
Merkez bankalarının piyasaların ihtiyacı olduğu likiditeyi vermeleri başlayan hareketi yavaşlatabilir. Likiditenin kolayca sağlanabiliyor olması (likidite şartları her piyasada aynı da olmayabilir) uluslararası yatırımcıların nakde dönmesini hızlandırabilir de. Bu risk her zaman vardır. Ama, kısa dönemde merkez bankalarının başka bir seçeneği de yoktur.
Böyle ortamlarda, merkez bankalarının piyasalara likidite vermeleri kadar, söylevleri ve ileriye dönük stratejilerini piyasalarla paylaşmaları da önemlidir. Olayları yatıştırmaya yönelik olarak, piyasaların güven duyduğu kişilerin inandırıcı birkaç demeci piyasaya verilen likiditeden çok daha önemli olabilir. Bu yönde de gelişmeler mutlaka olacaktır. Önümüzdeki dönemde esen rüzgarlar bazı günler hafifleyip bazı günler sertleşecektir.
Uluslararası piyasalarda hava iyi değil. Rüzgar çok sert esmektedir. Piyasalar panikleme eğilimindeler.