Geçenlerde Hazine’den sorumlu Bakan Mehmet Şimşek bu yıl cari işlemler açığının geçen yıla göre artarak 50 milyar dolar olacağını beklediklerini söylemiş. Ekonomik büyümede ise aşağı yönde risklerin arttığını vurgulamış.
Ekonomik büyümenin bu yıl için belirlenen yüzde 5.5’lik hedefin altında kalma riski çok fazla. Hatta, büyümenin geçen yılın altında kalması olasılığı dahi fazla. Tarım kesimi bu yıl yüzde 10’un üzerinde büyürse, geçen yılki büyüme performansının yakalanması belki mümkün olabilir.
Cari işlemler açığının 50 milyar dolar olması ise o denli açık değil.
OLASILIKLAR
Türkiye ekonomisi açısından en büyük bilinmeyen bu yıl 50 milyar dolar cari işlemler açığı verilip verilemeyeceğidir. Maalesef, işin bu yanı bizim elimizde değil. Türkiye ekonomisi yurt dışından 50 milyar dolar kaynak talep edebilir. Ama, yurtdışı piyasaların bu boyuttaki bir kaynağı Türkiye’ye vermek isteyip istemeyeceği yurt dışındaki yatırımcıların bileceği bir iş.
Geçen yıl gelişmekte olan ülkelere akan yabancı kaynaklar net bazda 780 milyar doları bulmuştu. Yılın başında yapılan tahminlerde gelişmekte olan ülkelere akan uluslararası sermaye hacminin 700 milyar doların biraz üzerinde gerçekleşebileceği söyleniyordu. Şimdi, bu rakamın da abartılı olduğu konuşuluyor. Bu şartlarda, Türkiye bu yıl 50-60 milyar dolar dış kaynak çekebilir mi? Zor görünüyor.
Önümüzde iki olasılık var.
Birincisi, azalan dış kaynak girişine paralel olarak cari işlemler açığının talep tarafından düşmesi. Bu takdirde, dış kaynak girişindeki azalmanın ne denli sert olacağına bağlı olarak ekonomik büyüme tahminlerin de ötesinde düşebilecektir.
İkinci olasılık dış kaynak girişi yavaşladığı halde talep açısından 50 milyar dolar civarında cari işlemler açığı vermeye devam etmek istememizdir. Bu takdirde, Merkez Bankası rezervlerinden yememiz söz konusu olacaktır. Yani, döviz kurları arzu edilmeyen düzeylere gelme eğilimine girecektir. Ekonomik büyüme tepe taklak düştüğü gibi enflasyonu da düşük yüzde 10’lar civarında tutabilmek başarı olacaktır.
Bu yıl doğrudan yabancı sermaye girişlerinin geçmiş son iki yıldaki kadar olmayacağı açıktır. Portföy yatırımları yoluyla gelen dış kaynak zaten azalmaktaydı. Bu yıl bu kalemden de fazla bir giriş beklemek çok gerçekçi görünmüyor. Dış açık finansmanının çok önemli bir bölümü, bir başka yazıda vurguladığım gibi, doğrudan borçlanmalara dayanmak zorunda. Bu kalemde de risklerin giderek artmakta olduğu gerçeği kurumsal yabancı yatırımcıların gözünden kaçmıyor.
RİSKLİ PARA
Geçen yılın ikinci yarısında artan riskler karşısında Romanya "devalüasyon olacak ülke" ilan edilmişti. Kısa bir dönemde Romanya parası ihmal edilemeyecek boyutlarda değer yitirdi. Şimdi, Türk Lirası’nın benzer bir konuma geldiği iddia ediliyor. Paramız, en riskli paralar arasında sayılıyor.
Böyle bir ortamda, Türkiye ekonomisi açısından kötülerin arasındaki en iyi seçenek ekonomik büyümeden fedakarlık edip talep açısından cari işlemler açığını kendi ekonomi politikası girişimlerimizle düşürmeye çalışmak gibi görünüyor. Aksi taktirde, talep ettiği dış kaynağı bulamayabilecek bir Türkiye ekonomisi hızla yükselen döviz kurlarıyla beraber zaten ekonomik büyümeden feragat etmek zorunda kalabilecektir.