Doğrudan yabancı sabit sermaye yatırımları çekmekte zorlanan ülkelerden biriyiz.
Zorlanmamızın arkasında sayısız nedenler var. Her şeyden önce, yıllarca süren ekonomik istikrarsızlık yabancıları ürküttü.
Adalet mekanizmasının yavaşlığı, bürokrasinin bolluğu, rant ekonomisinin yaygınlığı ve kuralların çok sık değiştirilmesi gibi etkenler de yabancıların Türkiye ekonomisine bakış açısını olumsuz yönde şekillendirdi. Sonuçta, Türkiye, birçok artısı olduğu halde, hak ettiğini düşündüğü doğrudan yabancı yatırımları çekemedi.
BANKACILIK ÖRNEĞİ
Yabancı yatırımcı kuralların herkes için geçerli olmasını arzu eder. Rakibinin yerli olması nedeniyle kayırılmasına göz yumamaz. Spor değimiyle, yabancı sermaye oynadığı sektörde ‘fair play’ arzu eder. Ekonomide ‘fair play’ kurallarının başında rekabetin sektör içinde herkes için aynı olmasıdır. Devlet kendi eliyle rekabeti bozucu bir tavır sergilememelidir. Rekabet siyasi kaygılarla zedelenmemelidir.
Son dönemde yabancı sermayenin bankacılık sektörü ile ilgilenmesinin ardında yatan en önemli nedenlerden biri Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu gibi siyasetten bağımsız bir organın sektörün denetim otoritesi olmasıdır. Sektörde gelişi güzel uygulamalar olmayacaktır.
Biliniyor ve umut ediliyor ki, artık her canı isteyen banka sahibi olamayacaktır. Tüm bankalar aynı ölçütler içinde denetlenip değerlendirilecektir. Sektördeki rekabet büyük ölçüde adil (fair) olacaktır.
Denetlenmeyen sektörlerde de rekabetin adil olması esastır. Rekabeti bozan en önemli unsurlardan biri olan devlet yardımlarının bu gözle değerlendirilip uygulanmaya konması yabancılar açısından çok önemli olmaktadır. Dolayısıyla, devlet yardımlarının siyasetten bağımsız bir rekabet otoritesi tarafından değerlendirilmesi yabancılar açısından önem kazanmaktadır.
Türkiye bu konuda direnmektedir. Eski alışkanlıklarla, devlet ve dolayısıyla işbaşındaki hükümet, elinin serbest olmasını istemektedir. Hiç olmazsa, böyle bir denetimin kendi buyruğu altındaki bir kurum tarafından yapılmasını arzulamaktadır.
AVRUPA BASTIRIYOR
Avrupa Birliği (AB) bu konuda ısrarcıdır. Söylenenlere göre, AB ile müzakereler başladığında, müzakerelerin ‘rekabet’ bölümü devlet yardımlarının rekabet otoritesi tarafından değerlendirilmesi kuralı getirilmeden başlaması mümkün olmayacaktır. Ne kadar dirensek de, bir gün devlet yardımlarının rekabet otoritesi tarafından değerlendirilmesi kuralı uygulamaya konacaktır. Bundan da kaçamayacağız.
Konuda direnmek yerine, bu kuralın acilen yürürlüğe konması doğrudan yabancı sermaye çekmek açısından çok önemli bir rol oynayacaktır. Türkiye’deki rekabet ortamının itibarı artacaktır. Ama, galiba, devletimizin görüşleri bu yönde değildir.
Devlet yardımları rekabet otoritesinin denetimine girdiğinde, istemeyerek bu uygulama başlayacağından, uygulamayı yozlaştırmamız gibi çok büyük bir risk vardır. Bu alanda uygulamanın yozlaştırılması rekabet otoritesinin işine siyasetin bulaşması demektir. Rekabet otoritesinin siyasetin güdümüne girmesi gibi çok büyük bir risk ortaya çıkacaktır. Yani, ‘kaş yapalım derken göz çıkarmak’ gibi bir durumla karşılaşılabilecektir.
Konuyu yakından izleyenler de böyle bir riskin farkındadırlar. Dolayısıyla, konuya bakış açımızı değiştirip rekabeti kollayan bir devlet yardımları mekanizmasını hayata geçirmemiz giderek önem kazanmaktadır.
Yabancı sermaye çekmek isteyen bir ülkenin başka bir seçeneği de yoktur. Yatırım ortamının düzeltilmesi toplantılarla gerçekleştirilemiyor.