Dayanıklılığımızı test ettirmeyelim

SON ayların popüler yaklaşımı Türkiye ekonomisinin artık kırılgan olmadığı, iç ve dış şoklara karşı çok daha dayanıklı olduğudur.

Bu yaklaşım kulağa hoş gelse de, gerçekte şokların şiddetine göre, her ekonominin bir kırılganlık noktası olduğunu kabul etmek zorundayız.

Türkiye ekonomisi şiddeti çok düşük şoklara karşı daha dayanıklı hale gelmiş olabilir. Ama, bunu test etmeyelim. Önceden şiddetini kestiremeyeceğimiz bir şok karşısında başımıza ne geleceğini kestiremeyiz. Dolayısıyla, geldiğimiz noktayla övünmek yerine, ekonomiyi şoklara karşı çok daha dayanıklı hale getirmenin yollarını aramalıyız.

KAMU SEKTÖRÜ

Bugünkü makro ekonomik dengelerde yurt dışından borçlanmaya mecburuz
. Aksi taktirde, cari işlemler açığı veremeyiz. İthalatımız ekonomik büyüme için yeterli olmaz. Dolayısıyla, ekonomik büyümeden tahminlerin ötesinde feragat etmek zorunda kalırız.

Yurt dışından borçlanabilmek için Türkiye ekonomisinin ‘borç verilebilir’ düzeyde itibar hak eden performans göstermesini sağlamalıyız. Yani, enflasyonu hedeflenen doğrultuda düşürmeye devam etmeliyiz. Kamu sektörü finansmanında kalıcı iyileştirmeler gerçekleştirmeliyiz. Yapısal reformları uygulamaya geçirmeliyiz. Kısacası, Türkiye ekonomisini, geleceğine yabancılar tarafından yatırım yapılabilecek bir hale getirmeliyiz.

Bu alanda başarısız olursal ne olacak? İşte, o zaman, Türkiye ekonomisinin kırılgan olup olmadığını teste tabi tutmuş olacağız. Test ettiğimizde, zincirin en zayıf halkasından kopacağı gibi, Türkiye ekonomisi de en zayıf yerinden vurulmaya açık olacaktır.

Türkiye ekonomisinin en zayıf halkası hala kamu finansmanıdır. İç borçlar hala çok yüksektir. Borçların vadesi göreli olarak kısadır. Borçların maliyeti kısa vadeli faizlere çok duyarlıdır. Yani, kısa vadede reel faizlerin ani yükselmesi iç borç stokunun maliyetini ciddi ölçüde artıracaktır.

Zayıflık burada bitmemektedir. İç borçların yaklaşık üçte biri ya döviz üzerindendir ya da dövize endekslidir. Dış borçlarla beraber düşünüldüğünde, milli gelirimizin yaklaşık yüzde 35-40’lık bölümüne eşit olan toplam devlet borçları döviz kurlarına duyarlıdır. Yani, döviz kurları arttığında, borç yükü de aynı paralelde artacaktır.

Kısacası, Türkiye ekonomisinin bir şok boyutunda ne döviz kurlarının ne de faizlerin artmasına tahammülü yoktur. Bu iki değişkendeki olumsuz gelişmeler yalnızca beklentileri olumsuza çevirmekle kalmayacak, kamu finansmanını da ciddi boyutlarda tahrip edecektir. Son yıllarda şikayetçi olduğumuz yüksek düzeydeki faiz dışı fazla hedefi dahi durumun kurtarılmasına yetmeyebilecektir.

REEL SEKTÖR

Övünmeyi bırakıp ekonomik yapının sağlamlaşmasına çalışmalıyız. Bu kez ciddi boyutlarda bir ekonomik çalkantının tetikçisi bekli bankalar olmayacaktır. Ama, çalkantı bankaların da sağlığını bozacaktır. Reel sektörü sağlıklı olmayan bir ekonomide bankacılık sektörünün sağlıklı kalması mümkün olamaz.

Ekonominin bir diğer zayıf halkası reel sektördür. Geçmişe göre özel sektörün döviz borçları çok artmıştır. Son iki yıldır özel sektör döviz üzerinden borçlanma yoluyla ciddi boyutlarda yatırım yapmıştır. Beklenmedik bir döviz kuru şoku reel sektör şirketlerini çok zor durumda bırakacaktır.

Döviz kurunun artmasıyla ihracat teşvik ediliyormuş gibi görünecektir, ama ihraç edecek mal üretecek dermanımız kalmayacaktır. Döviz kurları üzerine konuşurken bu noktaları ihmal etmek çok büyük bir hatadır.

Türkiye ekonomisinin istikrarı döviz kurlarının istikrarıyla çok yakından ilgilidir.
Yazarın Tüm Yazıları