IMF ile yapılacak üç yıllık standby düzenlemesi Türkiye ekonomisi için çok önemli bir ‘çapa’ görevi görecektir. İçinde yaşadığımız şartlarda bu çapaya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.
IMF ile ilişkilerimizi savsaklamak çapanın taraması anlamına gelir. Yani, Türkiye ekonomisinin sağa sola yalpalamayacağı konusundaki güvence yatırımcılar gözünde yara alır. Halbuki, iç ve dış yatırımcıların Türkiye ekonomisi konusunda olumlu beklentilere sahip olması iç ve dış açıklarımızın sorunsuz olarak finansmanı için vazgeçilmez bir unsurdur.
TAZE PARA LAZIM
IMF ile uzlaşma geçen yılın aralık ayı ortasında sağlandı. Uzlaşmanın IMF Yönetim Kurulu’na sunulabilmesi için Türkiye’nin bazı alanlarda öncü kararlar (bankacılık, gelir idaresi ve sosyal güvenlik) alması gerekiyordu. Noel tatilinin de araya girmesiyle, standby düzenlemesinin ocak ayı ortasında yürürlüğe girmesi bekleniyordu.
Bizim almamız gereken öncü kararlarda gecikme söz konusu. Biz geciktikçe, standby düzenlemesinin yürürlüğe girmesi gecikiyor. Bu aşamada bir sorun çıkmasa da, bir süre sonra, yerli ve yabancı yatırımcılar kaşlarını kaldırmaya başlayacaklardır.
Herkes biliyor ki, yeni yürürlüğe girecek standby düzenlemesinin odaklandığı alan yapısal reformlardır. Daha işin başında bazı kararları almakta zorlanıyorsak, reformları nasıl yapacağız? Kararlılık mesajı vereceğimize, kararsızlık sinyalleri gönderiyoruz.
Geçen yılı 15 milyar dolar civarında bir cari işlemler açığı ile kapadık. Önlem alınmadığı taktirde, bu yıl da benzer bir açıkla karşı karşıya kalabiliriz. Yani, yurt dışı piyasalardan 15 milyar dolar civarında taze para bulmak söz konusu olabilecektir. Daha yılın başında Hazine’nin bir atışta iki milyar dolar borçlanabilmesi bizleri şımartmamalıdır.
ŞARTLAR
Bu boyuttaki bir finansman ihtiyacını karşılayabilmemiz için birbiriyle aynı anlama gelen iki şartı sağlamak zorundayız:
1. IMF’nin desteğini alıp gözlerini üzerimizde tutmak,
İkinci şartı yerine getirip iç ve dış yatırımcıları bu konuda ikna edemediğimiz taktirde, enflasyonu düşürmek de, ekonomik büyümeyi yüksek tutacak cari işlemler açığını finanse etmek de mümkün olamayabilecektir.
2005 yılı 2004 yılına çok benzeyen bir yıl olabilecektir. Yani, enflasyondaki düşüş sürebilir. Türkiye ekonomisi yüzde 5’in üzerinde ardı ardına dördüncü yıl büyüyebilir. Kamunun borç stokunun milli gelir indeki payı düşmeye devam edebilir. Yabancı sabit yatırımlar için giderek daha cazip bir ülke haline gelebiliriz.
Böyle bir senaryonun olmazsa olmaz şartı çapayı taratmamaktır. Çapa taradığı taktirde, Türkiye ekonomisini çok büyük risklere açık hale getirmiş oluruz.