TÜRKİYE ekonomisi geçen yıl ortalama olarak yüzde 9.9 büyüdü. Bu performans hiçbir biçimde küçümsenemez. Ama, yüksek düzeyde büyümenin sürekli olacağı da uzun süre beklenmemelidir.
Geçen yılın hedeflerine göre, ekonomik büyüme yüzde 5, cari işlemler açığı 8 milyar doların altında ve yıl sonu enflasyonu yüzde 12 olmalıydı. Gerçekleşmelere göre, ekonomik büyüme ve cari işlemler açığı hedefleri ikiye katladı. Enflasyon hedeflenenin altında kaldı. Demek ki, bir yerlerde yanlış yapıldı. Ya da, ekonomik büyüme ve cari işlemler dengesi hedefleri hiçbir zaman ciddiye alınmadı.
KISA DÖNEMDE BAŞARI
Yüksek ekonomik büyümeyi hükümet kendi başarısı olarak takdim ediyor. Haksız değiller. Çünkü, büyümenin arkasında, piyasaların ekonomi politikalarına güveni, bu güvenden kaynaklanan nominal faizlerin aşağı çekilmesini olanaklı kılan ortam ve döviz kurlarının göreli istikrarı gibi etkenler var.
Ama, yüksek ekonomik büyümeyi yalnız bu etkenlerle açıklayamayız. Bu etkenlerin oluşturduğu beklentilerle, diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi, uluslararası sermaye akımının ülkemize cömert davranması yüksek büyümenin küçümsenmeyecek motoru oldu.
Aynı şartlar devam ettiği taktirde, ekonomik büyüme konusunda bu yıl da benzer bir performans göstermek mümkündür. IMF ile programlanan çerçevede yapısal reformların hızla uygulamaya konması güveni artırıcı bir unsur olacaktır. Özelleştirmeler yoluyla ciddi boyutlarda yabancı sermaye çekilebilecektir. Artan güvene paralel olarak döviz kurlarındaki istikrar devam edecektir. Hatta, Merkez Bankası müdahale etse dahi, döviz kurları daha da düşecektir.
Uluslararası sermaye akımlarının hacminde olağanüstü bir daralma olmadığı taktirde, ithalatımız artmaya devam edecektir. Sonuçta, daha da artan cari işlemler açığı ile beraber enflasyonun yüzde 5’lere düşmesi, büyümenin yüzde 8’in üzerinde olması mümkündür. Kısa dönemde böyle bir performans başarıdır. Ama, orta dönemde ciddi riskler vardır.
İÇ TALEP KONTROLÜ
Yüksek büyümenin gerçekleştirilebilir olması mutlaka istenen bir olgu değildir. Çünkü, bizim dışımızda oluşacak şartlar genel ekonomik havayı bozabilecektir. Örneğin, uluslararası sermaye akımları hacmindeki bir daralma Türkiye ekonomisinin yurt dışından borçlanabilme olanaklarını kısacaktır. Faizler yükselebilecektir. Döviz kurları artıp ileriye dönük beklentiler olumsuza dönebilecektir.
Bu olasılıkları hesaba katmayıp büyüdükçe büyümeyi arzulayan bir ekonomi politikası uygulaması istenmeyen sonuçlar doğurabilir. Yüksekten düşmek acı verir.
Olumlu rakamlara bakıp sanki bir başka seçeneğimiz yokmuş gibi düşünmek yanlıştır. Uluslararası sermaye hacmindeki artışa bakıp yabancı finans sermayesinin girmesini bir biçimde engellemek de yanlıştır.
Doğru olan, Türkiye ekonomisinin toplam borçluluğunu ve dış borçlanma ihtiyacını azaltmaya çalışmaktır. Yani, çözüm, iç talebin kontrolünden geçmektedir. Aksi taktirde, Türkiye ekonomisinin performansı uluslararası gelişmelere endekslenmiş olacaktır. Milli gelir verilerine göre, iç talep artışı yılın son çeyreğinde yeniden hızlanmıştır.
İç talep kontrolü kamu finansman açıklarının daha hızlı kapatılmasından geçmektedir. Dünya ölçeğinde, yüksek faiz dışı fazla verdiğimiz doğrudur. Ama, faiz dışı fazla borç dinamiğinin bir parametresidir. Bu aşamada önemli olan kamu kesiminin toplam finansman açıklarıdır.
Ancak bu şekilde büyümeyi sürekli hale getirebiliriz.