HÜKÜMETLER her zaman bürokrasiden şikayet ederler. Bürokrasinin hükümetlerin elini koluna bağladığı düşünülür. İşleri yavaşlattığı sanılır. Bir anlamda, bürokrasinin hükümete muhalefet ettiği sanılır. Bu bazen doğru olabilir, ama her zaman değil.
Bu sorunu aşmak için her hükümet, az ya da çok, bürokrasinin üst kademelerini değiştirme eğilimindedir. Kendilerine yakın kişileri bürokrasinin üst kademelerine getirdiklerinde işlerin hızlanacağı, muhalefetin zayıflayacağı ve hükümetlerin elinin güçleneceği düşünülür. Bu da bazen doğrudur, ama her zaman değil.
İKNA
Yeni gelen üst yöneticiler elbette hükümetin istekleri doğrultusunda hareket etmek durumundadırlar. En azından, geldikleri konum itibariyle hükümete minnet borçları vardır. Ama, işleri öğrendikçe, hükümetin her istediğini hükümetin istediği ivedilikle olamayacağı anlaşılır. Hükümet ister, bürokrasi hükümetin isteklerinin neden olamayacağını sıralamaya başlar. Ama, aldıkları terbiye ile, işin olurunu bulmaya çalışırlar.
Çoğu kez, işin oluru hükümetin istediği ile aynı paralelde değildir. Zaman geçer, hükümet sabırsızlanmaya başlar. Bürokrasiden şikayetler artar.
Bürokrasi iç güdüsel olarak değişiklikten hoşlanmaz. Kurulu düzende değişiklikler yapılabilmesi için bürokrasinin ikna edilmesi gerekir. Birkaç üst yöneticinin ikna edilmesi yetmez. Üst yöneticilerin de aşağıdakileri ikna etmesi gerekir.
Değişiklikler için heyecan yaratılması gerekmektedir. ‘Ben talimatı veririm, bürokrasi de yapar’ anlayışı mutlaka geri teper. Turgut Özal 1980’lerdeki radikal sayılabilecek reformları göreli olarak hızlı yapabilmişse, bunun arkasında bürokrasiyi ikna gücü vardı. Ekonomi politikalarının uygulanmasında Özal çok az talimat vermiştir, gerektiğinde, günlerce uğraşıp bürokrasiyi ikna etmeye çalışmıştır. Eski bir bürokrat olarak o da biliyordu ki, bürokrasi, talimatla değil, ikna olmasıyla işleri doğru ve çabuk olarak yapar. Aksi taktirde, ‘Bizans’ta oyun çoktur’ lafı boşuna icat edilmemiştir. İşler birden bire tıkanıverir.
KORKU
Bürokrasi risk almayı sevmez. Yapılan işin hukuken boşlukları olmasından hoşlanmaz. İşin başına babanızın oğlunu getirseniz durum değişmez. Son dönemde buna bir de korku eklendi.
Eski bürokratların neredeyse tümü savcılıklara ve mahkemelere düştü. Ciddiyeti tartışılabilecek müfettiş raporlarıyla, ‘benim üzerimde kalmasın, masumiyetlerini mahkemede ispat etsinler’ anlayışıyla geçmişte görev yapanlar bugün itibarlarını korumak zorunda bırakılmışlardır.
Hükümet koltukları ve bürokratik görevler hiç kimsenin tekelinde değildir. Bir gün bu konumlara yeni kişiler gelecektir. Bugünküler nasıl geçmiştekileri itibarlarını savunmaya zorladılarsa, gelecektekiler de bugünküleri aynı konuma koyabilecektir. Yani, bugünküler geçmiştekilerden çok daha dikkatli olmak zorundadırlar.
Böyle bir hava yaratıldıktan sonra, bürokrasinin kolayca her kağıdın altına imza atması beklenemez. Kılı kırk yaracaklardır. İnceleyeceklerdir. Hiçbir açık kapı bırakmayacaklardır. Daha doğrusu, her şeyin geçmişte olduğu gibi devam etmesi, karar almamak bir norm haline dönüşecektir.
Geçmişte de bu çeşit durumlar yaşandı. Bundan sonra da yaşanacaktır. Bürokrasi kendini güvencede hissetmediği zaman, kapanır. Açmak o denli kolay değildir.