DEVLET bütçeleri toplumun ihtiyaçları yönünde ve iktidarın bazı ekonomik hedeflerine ulaşabilmek için şekillendirilir.
Çeşitli nedenlerle bütçeler geçmişin hatalarının faturası haline geldiğinde, devletin de etkinliği azalır. Devletin ürettiği hizmetlerin kalitesi düşer. İktidarın öncelikleri kalmaz. Öncelikler geçmişin esiri olurlar.
Türkiye’de de bütçe konusunda ciddi bir kısırdöngü yaşanmaktadır. Geçmişten gelen yüklerle bütçe faiz ve sübvansiyon bütçesi haline gelmiştir.
Toplumun ihtiyaçları yönünde bütçe yapmaya kalktığınızda, bütçe dengesini bozduğunuzdan, ilerideki yıllarda daha büyük faiz ve sübvansiyon bütçesi hazırlamak durumunda kalıyorsunuz. Bugünlere zaten böyle geldik.
KOMİKLİK
Aşağıdaki tablo devlet bütçesinin geldiği yeri gayet iyi özetlemektedir. Meclis’e verilen teklife göre, gelecek yılki bütçe harcamalarının yüzde 36.3’ü faiz ödemeleri olacaktır. Faiz dışı harcamaların yüzde 22.2’si sosyal güvenlik sisteminin açıklarını karşılamaya gitmektedir.
Türkiye nüfusunun ortalama yaşı otuzun altındadır. Normal emekli yaşında olanların toplam nüfus içindeki payı yüzde 10’lardayken, faiz dışı harcamaların neredeyse dörtte biri bu nüfusu beslemek için kurulan mekanizmanın kendisine değil, yalnızca açıklarına gitmektedir. Bu komikliği kimseye anlatabilmek mümkün değildir.
Türkiye’de yaklaşık 17 milyon kişi eğitim görmektedir. Yani, nüfusun yaklaşık dörtte biri okuldadır. Son yıllarda arttığı halde, eğitim için devletin harcadığı para faiz dışı harcamaların ancak yüzde 15’ine erişebilmiştir. Eğitimde korkunç bir çarpıklık söz konusudur. İlköğretimde, özel okullar devlet okullarına göre öğrenci başına ortalama üç kat daha fazla para harcamaktadırlar. Özel okulların harcamaları da dünya ölçeğinde azdır.
Türkiye’nin en büyük sorunu nedir dendiğinde ilk akla gelen alanlar eğitim, sağlık ve adalettir. Bu üç alana bütçeden giden toplam pay sosyal güvenlik sisteminin açıklarına gidenden daha düşüktür. Böyle komiklik olur mu?
Komiklik, Türkiye’yi giderek içinden çıkılmaz bir kısırdöngüye götürmektedir. Kısırdöngünün kırılması toplumun ihtiyacı olan alanlarda daha fazla para harcayıp diğer alanlardaki harcamaların otomatik artışlarını seyretmek değil, diğer alanlardaki harcamaları kısmaya çalışıp ihtiyaç duyulan alanlara para aktarmaktır. Bunun adı da yapısal reformlardır.
Bu tablodaki yanlışı değiştiremediğimiz sürece ekonomik istikrarın kalıcı olmasını bekleyemeyiz. Birileri mutlaka istikrarı bozmaya yönelik bir programla iktidara gelirler. Bunu da geçmişte yaşadık.