Bu rakamları değiştirmek zorundayız

EKONOMİDE küçümsenmeyecek adımlar atıldı. Otuz yıldır indiremediğimiz enflasyonu yüzde 10’lara indirdik. Ekonomik alanda birçok açıdan başarılı olundu. Artık ülkemizde ekonomik istikrarın önemi giderek daha iyi anlaşılıyor.

Ekonomide gelinen noktada kutlama yapmak için henüz çok erken. Başarının kalıcılığı için bazı ekonomik dengelerin de değişmesi gerekiyor. Asıl, başarıya, başarının kalıcılığını tehdit eden dengeleri değiştirebildiğimiz zaman ulaşılacaktır.

RAKAMLAR

İvedilikle değiştirmemiz gereken bazı dengeler (tümünü sıralamak için yer yok) şunlardır:

Kamu sektörünün borcu göreli olarak çok fazladır
. Azaltılması gerekmektedir. Kamu borçları (iç artı dış borçları toplamı) milli gelirimizin yüzde 80’i civarında ve üç yıllık vergi gelirlerimizden daha fazladır. İç borçların ortalama vadesi de bir yıl kadardır.

Devletin iç borçlarının yarısına yakını ya döviz üzerindendir ya da dövize endekslidir. Bu haliyle, devlet borçlarının sürdürülebilirliği döviz kurlarına ve dış şoklara çok duyarlıdır. Devlet, yurt içinden borçlanacaksa, kendi parası cinsinden borçlanmalıdır. Bunu yapamadığı sürece kırılganlık devam edecektir.

Gerçekleşme bazında, devletin TL cinsinden borçlanmasına ödediği reel faiz yüzde 25 civarındadır. Beklenti bazında ise reel faizler yüzde 10’un üzerindedir. Bu reel faizlerle uzun dönemde sağlam bir kamu finansmanı yapısı kurulamaz.

Merkez Bankası’nın bilançosunun büyük bir kısmı döviz cinsinden varlık ve yükümlülüklerden oluşmaktadır. Merkez Bankası’nın özellikle yükümlülüklerinin tümünü TL üzerinden olmasını sağlamak zorundayız. TL cinsinden varlıklarının tümü piyasası olmayan devlet iç borçlanma senetlerinden oluşmaktadır. Merkez Bankası’nın varlıkları likit olmalıdır.

Türkiye’de bankacılık sistemi de, toplam mali sektörde göreli olarak çok küçüktür. Kayıt içindeki banka bilançoları ve sermaye piyasası araçlarının toplamının milli gelir içindeki payı yüzde 150 civarındadır. Dünya ortalaması yüzde 350’dir.

Toplam mevduatlar (döviz artı TL) milli gelirimizin yarısından azdır. Onun da yarısına yakını döviz üzerindendir. Mevduatların ortalama vadesi çok kısadır.

Ücretliler üzerindeki vergi yükü çok fazladır. Buna rağmen toplam vergi gelirlerinin milli gelir içindeki payı ancak yüzde 24’e çıkarılabilmiştir. Vergi gelirlerinin neredeyse dörtte üçü dolaylı vergiler yoluyla elde edilmektedir. Yani, vergi toplanabilen taban, ekonominin büyüklüğüne göre çok küçüktür.

Bu yıl bütçe gelirlerinin yüzde 66’sı faiz ödemelerine ve sosyal güvenlik sisteminin açıklarına gitmiştir. Gelecek yıl programlanan bütçe açığının yüzde 75’i sosyal güvenlik sisteminin tahmin edilen açıklarına gidecektir. Bu tablo devletin asıl işlevlerine yönelik bütçe yapamadığının işaretidir.

Dış ticaret açığı çok yüksektir. Dış ticaret açığı milli gelirimizin yüzde 10’unu aşmıştır. Buna karşılık, yabancı sabit sermaye yatırımları yok denecek kadar azdır. Dolayısıyla, dış ticaret açığının büyük bir kısmı yurt dışından borçlanarak karşılanabilmektedir. Çok konuşulan Amerika’nın dış ticaret açığı bile milli gelirlerine oranla bizden daha küçüktür. Üstelik onların parası ülkelerin döviz rezervlerinde tutulan bir paradır.

Bu dengeleri değiştirmek hem kolay değildir, hem de uzun zaman alan bir süreçtir. Dolayısıyla, istikrarın kalıcılığını sağlamak uzun bir süreç olacaktır. Süreç tamamlanana kadar da ‘bıçak sırtı’ bir denge içinde olduğumuz düşünülmelidir.
Yazarın Tüm Yazıları