"Faizleri iyice indirin, indirirseniz, ne olur ki?" gibi soru-yorumlar üzerine Merkez Bankası Başkanı "önce kısa bir süre için cennet havası yaratılır, ardından ortalık cehenneme döner" dedi. Fazla iyimser bir yaklaşım sergiledi. Cenneti yaşamadan cehennemi görürüz demek daha gerçekçi olurdu.1
Geçmişi hatırlayalım. 1994 Krizi’nin nasıl çıkarıldığını düşünelim. 1993 yılı sonlarına doğru hükümetin faiz düşürme arzusu iyice depreşmişti. Hazine’nin iç borçlanma senetleri ihaleleri faizler yüksek diye iptal edilip ya da ihtiyaçtan daha az borçlanılıp ekonominin düzlüğe çıkarılacağı düşünülüyordu.
Ne oldu? Cenneti uzaktan bile göremeden kendimizi cehennemin içinde bulduk. Cehennemden çıkabilmek (döviz kurlarındaki artışı engelleyebilmek) için yıllık yüzde 60 faizi çok bulan hükümet üç ay için yüzde 50 faiz ödemek zorunda kaldı. Ekonomi yüzde 6’dan fazla küçüldü. Enflasyon yıllık 100’lere fırladı.
DANDİK PARAYA TALEP
Türkiye ekonomisinde faizlerin düşürülmesi yönünde dışarıdan yapılan müdahalelerin hepsi faizlerin daha da yükselmesiyle sonuçlanmıştır. Çünkü, dışarıdan yapılan müdahaleler, makro ekonomik gerçeklerden değil, sektör bazında ya da şahsi kaygılardan kaynaklanmıştır. Şimdi de, döviz kurlarının geldiği düzeyi beğenmeyenler faizlerin büyük oranlarda düşürülmesiyle döviz kurlarının yükseleceğini ummaktadır. Doğrudur. Arzulanan doğrultuda hareket edilirse, döviz kurları yükselir. Ama, kurların nerede duracağını kestirmek zordur. 2001 Krizi’nde de döviz kurları yükseldi. Ama, ekonomi yüzde 10 küçüldü. Enflasyon yıllık yüzde 100’lere yaklaştı.
Faizlerin adam akıllı düşürülmesini arzu edenler Türk parasının "dandik" bir para olduğunu göz ardı ediyorlar. Türk Lirası dandik bir para olmasa, neden Türkiye’de yaşayan insanlar Türkiye’deki bankalarda 100 milyar dolar civarında döviz mevduatı tutarlar? Heyecanlanınca, neden bankalardan daha fazla döviz alıp döviz mevduatlarını artırırlar? Türk Lirası üzerinden spekülasyon yapanlar, yabancılar değil, asıl bizleriz.
Türkiye’de faizlerin göreli olarak yüksek olmasının en büyük nedeni dandik bir paranın hálá yerleşikler tarafından kullanılmasını sağlamaya çalışmaktır. Merkez Bankası da doğal olarak kendi bastığı paranın yerleşikler tarafından kullanılmasını istemektedir. Bunun için de, yerleşiklerin Türk Lirası’nı tercih etmelerini sağlayacak bir biçimde, Türk Lirası’nın göreli getirisi döviz tutmanın beklenen getirisinden (yeteri kadar) daha yüksek olması gerekmektedir. İçsel ya da dışsal nedenlerle bu denge kaybolduğunda, cehennemin kapıları ardına kadar açılmaktadır.
"Yeteri kadar" lafı elbette izafi oluyor. Örneğin, 2006 yılının ortasında da faizler in yüksek olduğu söylenirdi. Ama, Türk parası hızla değer kaybettiği için o dönemdeki yüksek faiz yeterli olmamıştı. Merkez Bankası faizleri daha da artırmak zorunda kalmıştı. Yine de, yüzde 7’lere kadar inan enflasyonun çift haneli oluşuna engel olamamıştı.
FİYAT İSTİKRARI
Enflasyon hedeflemesi, ister sert ister yumuşak olsun, Merkez Bankası’na bir başka kısıt getirmektedir. O kısıt da, Türk parasının dandik bir para olmasına rağmen, her şartta yerleşikler tarafından kullanılmaya değer bulunması zorunluluğudur. Çünkü, kullanılmaya değer bulunmayan bir para cinsinden fiyat istikrarı sağlamak mümkün değildir. Enflasyon şu sıralarda yüzde 8 civarında diye, Türk Lirası’nın dandik para olmaktan çıktığını sanmayalım. Aksine, "enflasyon nasıl olsa buralarda durmaz" mantığı ile Türk Lirası üzerinde spekülasyon yapma olasılığı artmaktadır.
Enflasyon hedeflemesi, bundan sonra Türk Lirası’nın göreli getirisi, döviz tutmanın beklenen getirisinden yeteri kadar yüksek olduğu dönemlerde dahi, faizlerin daha da artırılmasını zorunlu kılabilir. Yani, enflasyon hedeflemesi cehennemin alanını genişletti! Enflasyonun ineceğine inanmamanın maliyeti bundan böyle göreli olarak daha yüksek faizler olarak karşımıza çıkabilecektir.
Yoksa, cennet ile cehennem tanımları farklı kesimler için farklı mı oluyor?