GEÇMİŞE göre, enflasyon inanılmayacak boyutlarda düştü. Hayat hálá pahalı olabilir. Ama, hayat pahalılığı artışının hızı düştü. Buna da sevinmemiz lazım.
Enflasyon kendi kendine düşmedi. Enflasyondaki düşüşün arkasında göreli olarak sıkı maliye politikaları uygulamaları, Hazine’nin arka cebi gibi çalışmayan bir Merkez Bankası’nın varlığı, para politikasının göreli olarak tutucu bir biçimde uygulanması, gelişmekte olan ülkelere fon akımının hızlanması ve IMF’nin gözünün üzerimizde olması gibi etkenler var.
Bu etkenler ekonomik birimlerin ileriye dönük beklentileriyle bir araya geldiğinde, iç talepteki artışla ekonomik büyüme rekorlar kırıyor, reel faizler uzun dönemde sürdürülebilecek düzeyin oldukça üzerinde bulunuyor, Türk Lirası reel olarak değer kazanıyor ve cari işlemler açığı (döviz ihtiyacı) giderek artıyor.
Gözlediğimiz dengenin sürdürülebilir olma olasılığı giderek azalıyor. Yani, ekonominin kırılganlığı artıyor. Ekonomide bir şeyler değişecek ve dengelerin sürdürülebilir olma olasılığının daha yüksek olacağı yeni bir denge oluşacaktır. Tepe üstü çakılmadan bu yeni dengeyi bulursak, yumuşak iniş yapmış olacağız.
SEÇENEKLER
Ne değişecek? Ya enflasyonu artıracağız ya da enflasyonun düşmesine izin verirken cari işlemler dengesinin sürdürülebilir olma olasılığını artırıcı önlemler alacağız.
Seçenek I: Kurları artırıp reel faizleri düşürerek enflasyonun artmasına izin vereceğiz. Büyüme de düşecek, cari açık da düşecek.
Seçenek II: İç talep büyümesini sınırlandırarak ekonomik büyümeyi daha makul sınırlara çekeceğiz. Cari açık düşecek, enflasyon düşmeye devam edecek.
Türkiye giderek enflasyon ve ekonomik büyüme arasında bir seçim yapmaya zorlanıyor. Türkiye’nin geçen yıl böyle bir seçimle karşı karşıya kalmasını bekliyordum. Ekonomik birimlerin beklentilerinin tahminlerin ötesinde olumluya dönmesi bu seçimin ertelenmesine neden oldu. Avrupa Birliği konusunda gelişmelerin tatminkar olması, Türkiye’nin enflasyon ve büyüme arasında bir seçime zorlanılmasını yine erteleyebilir. Ama, kısa bir süre sonra bu seçim yine karşımıza çıkacaktır. Bundan kaçamayız.
Ekonomik birimler zorlanmaya başladı. Zorlanmanın işaretleri döviz kurunun düzeyinden şikayet edenlerin sayısının artmasıyla daha belirgin hale geldi. Önceleri ihracatçılar şikayetçiydiler. Artık, iç pazara üretim yapanlar da zorlanmaya başladı. Çünkü, fiyatlarını eskisi gibi artıramıyorlar. Demek ki, üretimdeki verimlilik artışı yeterli düzeyde değil.
Tarım sektörü şikayetçi. Ürünün fiyatı artmıyor, hatta azalıyor. Ama, gübrenin, mazotun ve diğer girdilerin fiyatları artıyor. Maliyet artışına paralel ürün fiyatlarını artması için tarım sektörü devleti göreve çağırıyor. Fazla ürünün devlet tarafından alınmasını talep ediyorlar. Böylece, fiyatların düşmemesini, hatta artmasını arzuluyorlar.
DEVLET GÖREVE
Devletten yardım isteyenlerin sayısı giderek artıyor. Türkiye’de alışılmış biçimde devletten yardım istemek daha fazla enflasyon yaratılmasını talep etmek anlamına gelir. Düşen enflasyona sığamıyoruz. Yeni ceket bizi sıkmaya başladı. Enflasyonun artmasıyla ceketin biraz bollaşmasını arzuluyoruz.
Halbuki, yapılması gereken ceketi bollaştırmak değil, vücudu küçültmektir. Biraz enflasyondan bir zarar gelmez mantığı ile devletin bu taleplere sıcak bakması şimdiye kadarki kazanımların kaybedilmesi riskini artırır.
Doğru seçim, ekonomik büyümeyi makul sınırlara çekip ceketin giderek daha dar durmasını önlemektir.