Bizlere yardım eden olacak mı

GELİŞMİŞ ülkelerdeki bankaların varlıklarının giderek daha büyük bir bölümü donuk hale geliyor.

Yani, bankalar geçmişte yaptıkları yatırımları nakde dönmekte zorlanıyorlar.

Örneğin, konut kredilerine baz edilmiş menkul kıymetlerin piyasası yok olmuş durumda. Bu menkul kıymetler ve özel sektörün çıkardığı finansman bonoları bankaların ellerine yapışmış durumda. Yeni kredi vermiyorlar ya da veremiyorlar, verdikleri kredileri de geri çağırmaya çalışıyorlar. Kredi isteyen çok, kredisini ödeyen da, veren de yok. Kredi çökmesi kabaca buna deniyor.

Bankalar varlıklarını elden çıkaramıyorlar, ama borçlarını ödemek zorundalar. Daha önce bankalar arası para piyasasından borçlanıyorlarsa, şimdi zorlanıyorlar. Menkul kıymet ihraç ederek borçlanmışlarsa, vadesi geldiğinde yeni menkul kıymet çıkaramıyorlar. Haklarında dedikodu çıkmışsa, bir de mevduatları geri ödemek durumunda kalıyorlar. Kısacası, güven krizi, gelişmiş ülkelerde bankaların varlıkları donuk hale getirirken, borçların ödenmesini gündeme getirdi. Likidite krizi denen olgu da zaten kabaca bu.

BATIŞI ENGELLEMEK YA DA GECİKTİRMEK

Gelişmiş ülkelerin merkez bankaları likidite krizi ve kredi çöküşüne kesenin ağzını açarak cevap verdi
. Amerikan Merkez Bankası (FED) yalnızca bankalara değil, kuralları değiştirerek banka dışı finansal kurumlara da likidite desteği sağlamaya başladı. Avrupa Merkez Bankası (AMB) da kuralları değiştirip özel sektör bonolarını dahi teminata kabul ederek bankalara borç vermeye başladı. Bütün bunlar yetmedi.

Şimdi, gelişmiş ülkelerin merkez bankaları birbirleri arasında eskiden beri olan swap (mevduat karşılığı mevduat) anlaşmalarının kapsamını genişlettiler. Çünkü, likidite krizi merkez bankalarının kendi ülkelerindeki bankalarda, ama kendilerinin basmadıkları paraya da sıçradı. Örneğin, Avrupa bankaları ellerindeki dolar üzerinden olan varlıkları satamazken, dolar cinsinden borçlarını ödemek zorunda kalıyorlar. AMB dolar basmadığından bu bankalara dolar veremiyor. Dolar rezervleri de ihtiyacın oldukça altında.

Swap anlaşması çerçevesinde, AMB FED’e Euro mevduatı yapıyor. Bunun karşılığında, belli bir kurdan FED de AMB’na dolar mevduatı yapıyor. AMB, FED’den aldığı dolarları bankalara borç veriyor. Bankalar da dolar yükümlülüklerini piyasaya ödeyebiliyorlar. Bu şekilde, Euro/dolar kuru o denli bir baskı altında kalmıyor. Dolar faizi kontrolden çıkmıyor. Son günlerde dolar faizinin (Libor) yükselmesi ve doların değer kazanmasının ardında bu dinamikler var.

Bazen, merkez bankaları diğer merkez bankalarından aldıkları yabancı parayı kendilerinden alabilmeleri için kapsamı alanı içindeki ticari bankalara kendi bastıkları parayı borç verip yabancı para satın almalarına dahi olanak veriyorlar. Amaç, bankaların yükümlülüklerini ödeyememe durumuna düşmelerini engellemek ya da geciktirmek. Geciktirmek, çünkü, mevduat sahiplerinin sinirleri bozulduğunda, artık merkez bankalarının da yapabileceği bir şey kalmıyor. Bu duruma düşmüş kurumları başka kurumlara yamamaktan ya da iflasını istemekten başka olanak kalmıyor.

AKLA GELEN SORULAR

Gelişmiş ülkelerde bütün bu olup bitenler kaçınılmaz olarak insanın aklına başka sorular getiriyor. Krizin daha da derinleşmesi durumunda, Türkiye’deki bankalar da vadesi gelen dış borçlarını ödemek durumunda kalırken, yeni dış borç bulamayabilirler. Bu, kriz daha da derinleştiğinde, yabana atılamayacak bir olasılık.

O takdirde, bankalarımız piyasaya çıkıp ellerindeki YTL likiditesiyle dolar ya da Euro almaya çalışacaklar. Kurlar fırlayacak. YTL likiditeleri yoksa, bankalarımız piyasadan YTL borçlanmaya kalkacaklar. Faizler fırlayacak. Akla gelen sorular şunlar:

Diyelim ki, bizim Merkez Bankası YTL likiditesi verdi. Bankalara dış borçlarını ödesinler diye döviz satılacak mı? Yani, Merkez Bankası döviz rezervlerinin kullanılmasına, kısa bir sür için dahi olsa, izin verecek mi? Buna kendi iç işimiz diyelim.

Daha da önemlisi, FED ya da AMB, kendi aralarında yaptıkları gibi, bizim Merkez Bankası ile swap anlaşması yapıp Türkiye’de dövizde yaşanan likidite krizinin aşılmasına yardım edecekler mi? Yoksa, tüm dünya bize bakıp "yazık, Türkiye ekonomisi krize girdi" mi diyecekler. Bu sorular elbette diğer gelişmekte olan piyasalar için de geçerli.
Yazarın Tüm Yazıları