ENFLASYON belasıyla tanışmış Batı ülkeleri enflasyondan hep korkmuşlardır. Bu ülkelerdeki kurumsal yapılaşma merkez bankalarının hükümetlerden bağımsız olması yönünde gelişmiştir.
Merkez bankalarının bağımsızlığı yetmemiş, amacının da yalnızca fiyat istikrarı olduğu yasalarla güvence altına alınmıştır. Halbuki, enflasyondan çok çekmemiş gelişmiş ülkeler yasalarında çok açık olmasa da, merkez bankalarını idari olarak bağımsız tutup para politikasını ‘çok amaçlı’ (multi-objectives) halde tutmuşlardır.
TEK Mİ ÖNCELİKLİ Mİ?
İki Dünya Savaşı arasında hiperenflasyonla tanışan Avrupa enflasyon tehdidine karşı son derece duyarlıdır. Örneğin, Almanya’da fiyat istikrarı her şeyin üzerindedir. Buna karşılık, Amerika Birleşik Devletleri’nde, fiyat istikrarı önemli olduğu kadar, ekonomik büyüme ve ödemeler dengesi de önemli olabilmektedir.
Euro’ya geçilmeden önce, Almanya Merkez Bankası’nda (Bundesbank) Başkan’ın kim olacağı para politikasının amacı ve hedefi açısından çok önemli değildi. Başkan kim olursa olsun, para politikasının amacı, her şeye rağmen fiyat istikrarı olacağını herkes biliyordu. Bu uğurda Almanya’da hükümetler devrildi.
Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) hedefi o denli açık değildir. Para politikasının hedefi olarak fiyat istikrarı ile beraber diğer ekonomik dengelerin de gözetilmesi öngörülmüştür. Bu yapıda, FED Başkanı’nın kim olacağı her zaman özel bir önem kazanmaktadır.
Örneğin, 1970’lerdeki FED Başkanları Arthur Burns ve William Miller için petrol şoklarının getirdiği resesyondan çıkmak için fiyat istikrarından biraz ödün vermek bir sorun değildi. O dönemde, Amerika hem resesyon yaşadı hem de enflasyon çift hanelere çıktı.
Daha sonra Başkan olan Paul Volker ve Alan Greenspan için fiyat istikrarı daha önemliydi. Volker’ın döneminde resesyondan çıkılıp fiyat istikrarı sağlandı. Greenspan’in döneminde resesyon yaşanmadı ve fiyat istikrarından ödün verilmedi.
1980’li yıllarda (petrol şoklarından sonra) Avrupa’da merkez bankacılığında iki isim öne çıktı: Karl Otto Pöhl ve Wim Duisenberg. Biri Bundesbank’ın diğeri Hollanda Merkez Bankası’nın başkanlığını yaptılar. Çok zor bir dönemde Avrupa’da fiyat istikrarından ödün verilmemesini savundular ve kazandılar.
BİR LİDERDİ
Bugün Avrupa Merkez Bankası, birçok ülkenin siyasi baskısı altında olmasına rağmen, kurumsal olarak en iyi merkez bankalarından biri olmasının arkasında bu iki ismin liderliğinin rolü çok büyüktür. Batı basını Duisenberg’e ‘beş dakika Wim’ diyerek alay ederdi. Çünkü, Bundesbank’ın aldığı faiz kararlarını beş dakika sonra Hollanda Merkez Bankası da alırdı. Ama, beş dakika önce Bundesbank’ın aldığı karar üzerinde Wim Duisenberg’in ne kadar katkısı olduğu fazla irdelenmezdi.
Avrupa Merkez Bankası’nın ilk başkanıydı. Bu kapasitede yaptıklarını tekrar etmeye gerek yok. Söylenecek tek şey, Duisenberg ağırlığında biri Başkan olmasaydı, Avrupa Merkez Bankası’nın bugün bulunduğu yere gelebilmesinin olanaksızlığıdır.
Dünya ekonomi çevreleri son otuz yılın en iyi merkez bankacılarından birini kaybetti. Yeri doldurulamaz gibi kalıplaşmış cümleler kurmak anlamsızdır. Ama, onun yaptıklarından ve söylediklerinden merkez bankalarının ‘çok amaçlı’ olmalarını savunanların öğreneceği çok şey vardır.