BDDK’nın elinin serbest kalması konusunda çok yazı yazdım. Ama, kamuoyunda bu konu o denli çarpıtılıyor ki, bu konu daha çok yazı çeker.
Bankacılık sektörüne önyargılarla yaklaşılmamalı. Bu sektörde geçmişte işlenen günahlar gelecekte alınacak tavırları çarpıtmamalı. Her şeyden önce, bankacılık sektörünün gözetimini ve denetimini emanet ettiğimiz BDDK’ya güvenmeliyiz. Aldıkları kararlara saygı duymalıyız. Alacakları kararların itibarını zedeleyecek davranışlardan kaçınmalıyız.
Geçmişte devlete çok pahalıya mal olduğu için zor duruma düşen bankaların Fon’a devredilmesine kamuoyu ve hükümet tarafından sıcak bakılmıyor. Bu, o kesimlerin görüşüdür. Önemli olan, duruma göre BDDK’nın ne düşündüğüdür.
Karşılaşılan duruma göre, BDDK bu yönde karar alır ya da almaz. Onların bileceği bir iştir. Ama, bu seçenek BDDK’nın elinde olmalıdır. Yarın, böyle bir seçeneğin yasa ile BDDK’ya verilmemiş olmasını maliyeti çok daha yüksek olabilir.
GÜLÜNÇ OLMAYALIM
Zor duruma düşen bankaların Fon’a devredilmemesi görüşünü güçlendirmek için bir bahanede bulundu. Bu görüşe göre, batan bankalar Fon’a devredilerek yabancı bankaların bu bankalardan alacakları garanti altına alınıyor. Bu nedenle de yabancı bankaların çıkarlarını korumak durumunda olan IMF de batan bankaların Fon’a alınmasını istiyor.
Her görüşe saygı duyulur. Ama, çeşitli görüşler savunulurken inandırıcı kanıtlar ya da destekleyici yardımcı görüşler ortaya konur. Hırsız-polis çemberi içinde savunulmaya çalışılan en masum görüş dahi gülünç olmaktan öteye gidemez. Bankaların Fon’a alınmasının istenmesinin nedenini yabancı bankaların çıkarlarını korumaya yönelik olduğunu iddia etmek de buna benzemektedir. Kendimizi gülünç duruma sokmayalım.
Bankacılık nazik bir sektördür. Düne kadar çok iyi olduğu bilinen bir banka bazen bir işlem nedeniyle, bazen de fiyatların beklenmedik boyutlarda ve yönde değişmesi nedeniyle çok zor durumlara düşebilir. Düne kadar bankanın sıkıca denetlenmiş olması ile içine düşülen durum birbirinden bağımsız dahi olabilir. Böyle bir durumda ‘banka batsın’ demek kolaydır. Ama, banka tüm sistemi etkileyecek kadar büyükse, ‘banka batsın’ demek o kadar kolay değildir.
1999 yılının ortasına kadar bankacılık sektörünü düzenleyen bir yasa yoktu. Hazine istediği yaptırımları uygulamaya koyamıyordu. 1999 yılı sonundan 2002 yılı sonuna kadar bankacılıktaki sert uygulamaların gündeme gelmiş olmasında 1999 yılı öncesinde yasal zemin yokluğunda Hazine’nin eli-kolu bağlı olmasının önemli etkileri vardır.
GÜVENMELİYİZ
Denetim ve gözetim otoritesinin eli serbest olmalıdır. Olabilecek tüm seçenekler BDDK’nın uygulamaya koyabilmesi için elinin altında olmalıdır. Seçeneklerin yasayla sınırlandırılması çok büyük riskler oluşturur. Bir gün yasanın dışında uygulamaların gündeme gelmesini zorunlu kılar. Yasaya olan saygının yitirilmesine neden olur.
Otorite, duruma göre değerlendirdiği en iyi seçeneği uygulamaya koyabilmelidir. Aksi taktirde gözetim ve denetim otoritesinin eli-kolu bağlı demektir. Eli-kolu bağlı bir gözetim otoritesi etkili bir otorite olamaz.
BDDK’ya güvenmek zorundayız. Eğer, zorda kalan bankaları Fon’a devretme yetkisini bu kuruma güvenmediğimiz için vermiyorsak çok yanlış yapıyoruz. O taktirde, BDDK, bankaları gözetleme ve denetleme konusunda da güvenilir bir kuruluş değil demektir. Unutmayalım ki, BDDK, güvenilmesi ve saygı duyulması için bağımsız bir kurum olarak oluşturuldu.