Bankacılık sektörü yeniden yapılanırken, beğenelim ya da beğenmeyelim, bazı evrensel bankacılık ilkelerine taviz vermeden sadık kalmak zorundayız.
Bankacılık sermaye işi olduğu kadar, ilkelerin tavizsiz uygulanması gereken bir iş koludur. Aksi taktirde, sektör kamuoyu önünde itibarlı olamaz.
Mevduat toplamak için otomobil ya da kura ile apartman dairesi hediye etmeye alışmış bir sektörün kısa dönemde bazı evrensel ilkelere uyum sağlayabilmesi elbette zordur. İşler zorlaştığında, evrensel bankacılık ilkelerinin uygulanması için Bankacılık Üst Kurulu’nun da devreye girmesi şarttır.
BİRKAÇ ÖRNEK
Bankaların yaptığı tüm işlemler şeffaf olmalıdır. Müşteri sırları yapılan işlemin kendisini değil, müşteriye ait özel bilgileri kapsar.
Bankaların aracılık yaptığı tüm işlerin arkasında gerçek bir ekonomik faaliyet olmalıdır. Herkese anlatılamayacak yönleri olan bir işlem varsa, o işleme bankalar aracılık etmemelidir.
Bankalar yasalara uygun olmayan ya da yasaların etrafından dolaşmayı amaçlayan işlemlere aracılık etmemelidir. Sermayedarları özel sektör de olsa, mevzuatın uygulanması ve uygulattırılması açısından bankalar kamu sektörüne en yakın kuruluşlardır.
Bankalar ekonomik aktivitenin kayıt altına alındığı kuruluşlardır. Bankalar müşterilerinde kayıt dışılığı özendirerek para kazanmaya kalkarlarsa, sonuçta kendileri zarar ederler.
Bankalar birden fazla hedefi kollayan kuruluşlardır. Kar etmeleri ne kadar doğalsa, kamu çıkarını korumaları da o kadar kendilerinden talep edilen bir unsurdur. Bankacılık lisansı sahibi olmak bir ayrıcalıktır ve o ayrıcalığın maliyetlerinden biri kamu çıkarlarını korumaktır.
Bankalar tanımlayamadıkları ya da ölçemedikleri riskleri almazlar. Alırlarsa, yaptıklarının kumardan farkı kalmaz. Kumarbaza kimse parasını emanet etmez.
Mevduat sahipleri, paralarını gayrimenkul sahibi olsun ya da başka işletmelere ortak olsun diye bankalara emanet etmezler. Öyle olsaydı, o işleri mevduat sahiplerinin kendileri yapardı. Bunlar sermayedarın parasıyla yapılacak işlerdir. Bankalar paradan para kazanmaya çalışan kuruluşlardır.
Bankalar, üzerlerine konan kısıtlara uymak zorundadırlar. Kısıtlar anlam taşımasa da, uymak zorundadırlar. Çünkü, bankaların konulan kurallara uyması itibar sahibi olmalarının en önemli kaynaklarından biridir.
Rekabet, bankacılığın en önemli besin maddelerinden biridir. Bankacılık, rekabet olduğunda gelişir ve kendinden beklenen işlevi görür. Ama, rekabet kuralların etrafından dolaşmanın bir bahanesi olmaya başladığında, bir ağacı yiyen kurt gibi, rekabet de bankacılığı kemirmeye başlar.
Bankalar perakende müşterileriyle pazarlık yapmaz. Tüm şubelerde mevduat faizleri aynıdır. Şubelerin hedefleri doğrultusunda farklı mevduat faizleri uygulamazlar. Kapılarında hangi faizi yazmışlarsa, o faiz uygulanır. Aksi taktirde, bankalar, banka gibi değil, işportacı muamelesi görürler. İşportacılar müşteriye göre fiyat biçerler. İşportacılara hiç kimse parasını emanet etmez.
Bankalarımızın bu ilkelere uymadığını iddia etmiyorum. Ama, bu ilkelerin tüm bankacılık sisteminde benimsetilmesi hem sektöre hem de ülke ekonomisine çok şey kazandıracaktır.