KÜRESEL durgunluktan çıkabilmek için her ülke kendine göre bazı önlemler almaya çalışıyor. Genel eğilim, tüm ülkelerin para ve maliye politikalarını gevşetmeleri yönünde.
Bütçe kısıtı bazı ülkelerde önemini yitirdi. Hem ekonomiyi canlandırmak hem de zora giren şirketleri (bankalar dahil) kurtarmak için devletler kesenin ağzını açtı. Para politikalarını gevşettiler. Bu ülkelerin en önemli ortak noktaları paralarının dünya ticaretinde "değişim aracı" ve "değer birimi" olarak kullanılması. Yani, bu ülkelerin paraları konvertibl. Amerika ve Avrupa’nın gelişmiş ülkeleri bu grupta.
Krizle mücadeleye aktif olarak katılan bir diğer grup ülke dış ticaret fazlası veren, geçmişte hızla döviz rezervleri biriktirebilmiş gelişmekte olan ülkeler. Bunların başında Çin geliyor. Onlar da para politikalarını gevşetiyorlar. Henüz daha bir şey yapmadılarsa da, devlet harcamalarını artırmayı planlıyorlar. Bu grubun içinde yer alan Rusya krizle mücadele için hızla kolları sıvadı. Ama, şimdi başı derde giriyor. Bazı Asya ülkeleri de bu grupta.
Üçüncü grup, IMF ile bir program yapmaya çalışan ülkeler. Bu ülkelerin ortak özellikleri döviz rezervlerinin düzeyinin para ve maliye politikalarını gevşetilmesine olanak vermeyen ve genelde cari işlemler açığı vermeleri. Bu grupta Türkiye de var.
RUSYA
Rusya üçüncü grupta olması gerekirken, kendini Çin ile aynı gruba soktu. Rusya’nın Çin’den en büyük farkı döviz fazlasının petrol fiyatının yüksekliğinden kaynaklanması. Halbuki, Çin’in döviz fazlası mal üretiminden kaynaklanıyor. Petrol ve metal fiyatlarının düşmesiyle Rusya şimdi bambaşka bir konumda. Bu farklılıklarını doğru değerlendiremediler.
Döviz rezervleri krizden hemen önce 550 milyar dolar civarındaydı. Bu düzeyle Japonya ve Çin’den sonra Rusya döviz rezervleri en yüksek üçüncü ülkeydi. Buna güvenip devlet harcamalarını artırdılar. Para politikasını gevşettiler. Son üç ayda rezervleri 125 milyar dolar azaldı. Borsa endeksi üçte bire düştü. Önceleri döviz kurlarının artmasına izin vermemeye çalıştılar. Döviz rezervleri hızla erimeye yüz tutunca, şimdi bu politikadan da geri dönecekleri sinyalini veriyorlar. Son verilere göre döviz rezervleri 400 milyar doların biraz üzerinde.
Yüksek petrol fiyatlarıyla oluşturdukları "petrol fonu" eriyor. Rezervler eridikçe, ekonomiye olan güven kayboluyor. Kriz daha da ağarlaşıyor. Aslında, petrol fiyatlarının geldiği düzey itibariyle, sermaye kaçışı yanında, Rusya ekonomisi artık cari işlemler açığı vermeye başlayacak. Yani, döviz rezervleri üzerindeki baskı daha da artacak.
TÜRKİYE
Türkiye’nin sağa sola savuracak çok yüksek döviz rezervleri yok. Cari işlemler fazlası verecek bir durumumuz da yok. Paramız da konvertibl değil. Ekonominin çarklarının dönmesi için taze dış kaynak ihtiyacı içinde olan bir ülkeyiz. Bu gerçeklerden yola çıkarak başkalarına özenmemeliyiz.
Herkes para politikasını gevşetiyor diye, bizim de para politikasını gevşetmemiz yanlış olur. Herkes devlet harcamalarını artırdı diye, bizim de bütçe disiplinini göz ardı etmemiz bambaşka sorunları da beraberinde getirir. Zaten, bu nedenlerle IMF ile bir program yapmaya çalışıyoruz. Amacımız şirket kurtarmak değil, ekonomiyi kurtarmak olduğu için Türkiye IMF ile anlaşmaya çalışan ülkeler grubunda.
Türkiye kendi parasına değil, başkalarının konvertible paralarına ihtiyacı olan bir ülke konumunda. Dolayısıyla, krizi hafifletmenin yolu iç ekonomik politikalardan çok, dış kaynak bulmadan geçiyor. İç ekonomi politikalarıyla dış sorunları aşmaya çalışırken, para ve maliye politikalarını gevşetmeye kalkarsak, kendi krizimizi kendimiz yaratmış oluruz.
Bir seyahatim nedeniyle yazılarıma bir hafta kadar ara veriyorum.