KREDİ Kuruluşları Yasa Tasarısı üzerindeki tartışmalar yoğunlaşıyor. Yasanın doğru bir biçimde şekillenmesi açısından faydalı bir süreç başladı.
Bu süreç içinde oluşan yaklaşımların tasarıyı şekillendirmesi, her yıl yeni bir bankacılık yasası ihtiyacını ortadan kaldıracaktır.
Aksi iddia edilse de, tasarının ‘geçmişe tepki’ niteliği çok açıktır. Geçmişteki yargı kararlarının etkileri görülmektedir. Tasarı, bir yasa kimliğinden çok tebliğ kimliğine bürünmüş haldedir. Otoriteye esneklik tanımamaktadır.
YANLIŞ TEPKİLER
Kredi Kurumları Yasa Tasarısı’nın bankacılık sektörüne bakış açısı çarpıktır.
Bankacılık sektörü, halkın mali birikimlerini değerlendiren bir sektör olduğundan ‘güven’ bu sektörün en önemli unsurudur. Kendisine güvenilmeyen bir bankacılık sektörü olamaz. Aksi ispatlanmadıkça, faaliyetteki tün bankalar güven duyulması gereken kuruluşlardır.
Geçmişin deneyimleriyle Kredi Kuruluşları Yasa Tasarısı tüm bankaları, bankada çalışanları ve bankaların hakim ortaklarını potansiyel hırsız olarak görmektedir. Hırsızlardan oluşan bir sektörün nasıl hırsızlıktan arındırılabileceğinin ve düzgün işleyebileceğinin bu tasarıyla yolları aranmaktadır. Temel yanlış buradadır.
Yasa yoluyla hırsızlıkları önlemek mümkün değildir. Devlet gerçekten böyle düşünüyorsa, yasa yoluyla hırsızları tövbekár yapmaya çalışacağına bankaları devletleştirmesi daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Daha sonra, devlet, aynı bankaları güvendiği sermayedarlara verebilir, güvendiği bankacıları bu bankalara yönetici olarak atayabilir. Geçmişte bol keseden verilen banka lisansları nedeniyle, sorun, bankacılar ve sermayedarlarsa, bankacılık sektörünün hırsızlardan arınmasının devletleştirmeden başka bir yolu yoktur.
Bankacılık sektörü, kuralların eksiksiz uygulanması gereken bir sektördür. Ama, kuralların uygulanması, denetim otoritesinin izin verdiği ölçüde esnek ve aynı zamanda sektör genelinde yeknesak olmalıdır. Denetim otoritesinin göstereceği esneklikler, mutlaka otoritenin serbest iradesiyle oluşmalıdır. O nedenle, denetim otoritesinin siyasetten bağımsızlığı önemli bir konudur.
Yasa tasarısı, yine geçmişte yaşanan deneyimlerden ders alma çabasıyla denetim otoritesinin esnekliğini neredeyse sıfırlamaktadır. Sektörün işleyişine yapıcı değil, yıkıcı bir bakış açısı getirmektedir. Alınması gereken dersler yanlış yorumlanmaktadır.
KİM GÜVENECEK?
Hukukta ‘suçun ispatı’ kuraldır, ‘masumiyetin ispatı’ kuralsızlık yaratır. Kredi Kuruluşları Yasa Tasarısı ‘suçun ispatı’ yerine ‘masumiyetin ispatı’ ilkesini öne çıkarmaktadır. Bu haliyle, yasa tasarısı bankalara, bankacılara ve bankaların hakim ortaklarına güvenmemektedir. Yasanın güvenmediği kuruluşlara mevduat sahibi neden güvensin ki?
Bu durumda, şimdi çalışan bütün bankacılara bir ay içinde bankacılığı bırakırlarsa geçmişe dönük olarak kendilerinin suçlanamayacağı sözü verilse, Türkiye’de bankacılık yapacak insan bulamayabiliriz.
Böyle bir bakış açısıyla şekillenen bankacılık sektörümüzün ekonomik büyümeyi destekleyebilmesi mümkün olamaz.