Bankacılıktaki sorunlardan herkes sorumlu

SON dört yıldır bankacılık sektöründe su üzerine çıkan sorunların oluşumundan herkes sorumludur.

Makro ekonomik istikrarsızlığı bir yana bırakacak olursak, konunun üç ana aktörü vardır. Üçü de birbirini suçlayacak durumda değildir. Artık aklımızı başımıza alıp herkesin kendi sorumluluklarının gereğini yapması zamanı gelmiştir. Sorunların sorumluluğunu taraflar birbirlerinin üzerine atarak bankacılık sektörünü ayağa kaldırmak mümkün değildir.

Banka idareleri yanlış ve yanıltıcı tavırlar sergilemişlerdir. Denetin ve gözetimden sorumlu kamu otoritesi bazı sorunlara gözünü kapatmıştır. Bazı sorunların farkına dahi varamamıştır. Bankaların müşterileri, ‘‘nasıl olsa bize bir şey olmaz’’ mantığı ile en ufak bir kaygı duymadan kağıt üzerinde kendine en avantajlı gelen kurumlara ya da yatırım araçlarına yönelmişlerdir. Başlarına bir bela geldiğinde ‘‘devlet nerede?’’ diye haykırmayı adet haline getirmişlerdir.

EMANETE HIYANET OLMAZ

Amerika 1800'lü yıllarda vahşi kedi devri (wildcat banking) diye bankacılıkta çok acı bir dönem geçirmiştir. O dönemde parası olup da bankacılık yapması ahlaki olarak sakıncalı olabilecek kişilerin banka açmalarına izin verilmiştir. Her eyalette mantar gibi bankalar üremiştir. İşler baştan iyi gider gibi görünmüştür.

Bir zaman gelmiştir ki, bankaların aslında bankacılık yapmadığı ortaya çıkmıştır. Halktan para toplayan bankalar kayıt tutma zahmetine dahi girmemişlerdir. Saadet zinciri koptuğunda, banka sahipleri tası tarağı toplayıp başka eyaletlere ya da başka ülkelere kaçmışlardır. Bu dönemin bankacılığı Amerika'ya çok şey öğretmiştir. Milli Merkez Bankası kurma çalışmaları bu dönemden sonra başlamıştır. Bankaların ve idarecilerinin gözetim ve denetimi bu dönemden alınan dersler çerçevesinde şekillenmiştir.

Bankacılık emanetçiliktir. İnsanlar paralarını bankalara emanet ederler. Dolayısıyla, bir banka idaresinin gözden kaçırmaması gereken ne önemli nokta müşterilerinin bankalarına olan güvenlerini kaybettirecek faaliyetlerden ya da davranışlardan kaçınmasıdır. Emanet her şeyin üzerinde tutulmalıdır. Emanete devletin garanti vermesi kötüye kullanılıp ‘‘ahlaki çöküntü’’ yaratmamalıdır. İdare buna izin veremez.

İdare, müşterilerinin çıkarları ile sermayedarın müşterilerin çıkarlarına ters gelebilecek çıkarları arasında sıkışabilir. Profesyonel banka idareciliği müşterilerin çıkarlarının önde tutulmasını gerektirir. Sermayedarın emirleriyle müşterilerinin çıkarlarına ters davranan idareleri görevden uzaklaştırmak gözetim ve denetimden sorumlu kamu otoritesinindir. Yalnızca banka devletten aldığı lisansla çalışmaz. Gözetim ve denetim otoritesi bankada çalışanlara da zımni bir lisans verir.

İşsiz kalmamak için ya da aldıkları yüksek maaşları bırakmamak için sermayedarın hizmetindeki ve mevduat sahiplerinin emanetini gereği gibi korumayan bankacılarımızın olduğunu geçmişte gördük. Kendilerine lisans veren kamu otoritesinden çekinmedikleri de ortadaydı. Kamu otoritesi geç kaldı ve ancak riskler gerçekleştikten sonra bankacıların çalışma lisanslarını iptal etti. Bankacılık, iş mahkemelere düşmeden önlem alınacak bir sektördür.

KÜLTÜR DEĞİŞECEK

Bankacılık kültürü Türkiye'de yanlış oluştu. Kamu otoritesinden tüzel kişilik olan bankalar korkmaz. Sermayedar da korkmaz. Sonuçta, sermayedar da sermayesi kadar sorumludur. Kamu otoritesinden asıl çekinmesi gereken bankaların idarecileri olmalıdır. Bu kültürü yerleştirmek zorundayız. Zaman alacak. Ama, mutlaka olacak.

Devam edeceğim.
Yazarın Tüm Yazıları