2000’li yılların başında bankacılık sektörü radikal bir biçimde yeniden yapılandı. Sayıları azaldı. Sermayeleri arttı. Öncelikleri değişti. Ekonomik büyümenin hızlanmasıyla da, kredilerini büyük ölçüde sorunsuz bir biçimde artırarak bankacılık sektörü karlılığını artırdı.
Dönüşüm kolay oldu denemez.
Sektörde yeniden yapılanma maliyetli oldu.
Yabancı yatırımcıların bankacılık sektörüne ilgisi arttı.
Rekabet eskiye göre çok daha fazla kızıştı.
Ama, aynı ölçüde, bankacılık sektörünün mevduat dışı kaynaklarında da belli bir bolluk oldu.
Bankacılıkta risk idaresi öne çıktı.
Kredi, piyasa ve operasyonel riskler daha yakından takip edilmeye başlandı.
Bu konudaki uygulamalar sektörde yabancı sermaye payı arttıkça daha da gelişti.
Ama, bankalarımız daha da fazla riskler almaya başladılar.
Artan karlılık ancak daha fazla risk alarak mümkün olabildi.
RİSK VE KÁR
Yurtdışındaki finansal kriz dolaylı olarak Türkiye’yi de etkiliyor.
Dış kaynaklar eskisi kadar bol değil.
Türkiye ekonomisine özel şartlar da bankacılık açısından çok olumlu sayılmaz.
Ekonomik büyüme geçmişe göre daha düşük ve düşüş eğiliminde.
Bazı sektörler zorlanıyorlar.
Bankalarımız, belki eskisi kadar yüksek kur riski ile çalışmıyorlar, ama yüklendikleri faiz ve kredi riskleri eskiye göre çok daha fazla.
Faizlerin artması bankaların portföylerinde tuttukları devlet iç borçlanma senetlerinin değerini düşürüyor.
Bu kıymetlerin değeri düştükçe bankalarımız ya zarar yazıyorlar ya da öz kaynakları azalıyor.
Bankaların verdikleri krediler toplam sektör bilançosunun yarısına geldi.
Bazı sektörlerdeki sorunlar bankaların kredi portföylerinin kalitesini düşürüyor.
Verilen kredilerin vadesi uzadı, ama mevduatların vadesi aynı kaldı.
İçinde yaşadığımız şartlar, daha fazla risk alarak karlılığı artırmayı özendirmek yerine, alınan fazla risklerin gerçekleşme olasılığını artırarak karlılığın düşmesine neden olabilecek nitelikte.
2008 yılının ilk üç ayındaki sektör bilançoları bu gerçeği gösteriyor.
SERMAYE GEREKECEK
2008 yılının ilk üç ayında, geçen yılın aynı dönemine göre banka karları nominal yüzde 5 arttı.
Bankalarımız geçen yılın ilk üç ayında 3.3 milyar YTL kar etmişlerdi, bu yıl aynı dönemde 3.5 milyar YTL kar ettiler.
Bu artış aynı dönemdeki hazine bonosu faizinden de, enflasyondan da daha düşük.
Yani, bankaların aslında reel olarak karları düştü.
Kaldı ki, 2008 yılının ilk üç ayında yapılan karların üçte ikisinden fazla bir bölümü aldıkları ücret ve komisyon gelirleri dışındaki "diğer faiz dışı gelirler" kaleminden oluşuyor.
Bu kalemlerdeki gelirlerin sürekliliği çok şüpheli.
Öz kaynak yeterliliği az da olsa azalıyor.
Sektörde sermaye yeterliliğinde hedef asgari yüzde 12.
Sektörün toplamında sermaye yeterliliği oranı yüzde 2007 yılında yüzde 18.9 olmuşken, 2008 yılının ilk üç ayı sonunda yüzde 17.4’e geriledi.
Yabancı sermayeli bankalardaki sermaye yeterliliği ise yüzde 14.6’dan yüzde 14’e geriledi.
Asgari sermaye yeterliliği hedefine oldukça yaklaşıldı.
Kamuoyuna açıklanan büyüme hedefleri gerçekleştirilmeye çalışılırsa, bankacılık sektörünün, özellikle yabancı bankaların 2008 yılında taze sermayeye ihtiyacı olacağı çok açık.