BANKACILIK sektörünün sağlığı her zaman önemlidir. Çeşitli nedenlerle ekonomi büyür ya da küçülür. Enflasyon düşer ya da yükselir. Ama, bankacılık her zaman sağlıklı olmak zorundadır. Sağlıksız bir bankacılık sektörü ekonominin damarlarının tıkanması anlamına gelir. Hiçbir ekonomi politikası kendinden bekleneni veremez.
2001 yılı ve öncesiyle karşılaştırıldığında, bankacılık sektörü çok daha sağlıklı bir konuma gelmiştir. Konunun bu yanını tartışmak gereksizdir. Ama, "sağlıklı olmak" da göreli bir kavramdır. Bankacılık sektörü bir ekonomi için her zaman potansiyel bir sorundur.
Bankacılık konusunda örnek aldığımız gelişmiş ülkelerde bankacılığın ne hallere düştüğünü ibretle izliyoruz. Dersler çıkarmalıyız.
BONO YATIRIMLARI
2001 yılında bankacılık sektörünü çökerten yüksek kur riski bugün söz konusu değil gibi görünüyor. Ama, kur riskini azaltan mekanizmaların, riskler gerçekleştiğinde, gerçekten bankalarımızı kur riskinden koruyabileceği konusu iyi araştırmalıdır.
Bankalarımızın bilançoları küçümsenmeyecek vade uyumsuzluğu içinde. En önemli kaynak olan mevduatların ortalama vadesi üç ay ya var ya yok. Buna karşılık, bankalarımızın verdiği kredilerin ortalama vadesi giderek uzuyor. Bu çeşit vade uyumsuzluğu işler karıştığında, bankalarımızın likidite sıkıntısına girebileceğine işaret eder. Geçenlerde bankacılık otoritesi bu yönde önlemler aldı. Yeterli olup olmadığına iyi bakılmalıdır.
Toplam bilanço içinde payı azalmış olsa da, bankalarımız bilançolarında ciddi miktarlarda Hazine bonosu tutuyorlar. Kısa vadeli borçlarla uzun vadeli bonoları finanse ediyorlar.
Bonolar alındığındaki niyete göre, üç kategoride tutulabiliyorlar. Birincisi, yatırım için alınan bonolar. Bankalar bu bonoları vadesine kadar tutmak için alıyorlar. Bono fiyatlarının değişmesi bankaların getirilerini değiştirmiyor. Vade sonunda ne kadar para alacakları zaten belli.
İkincisi, satılmaya hazır tutulan bonolar. Aslında, bunlar da genelde uzun dönemli yatırım için alınıyorlar. Ama, sıkışıldığında satılabilirler de. Bu bonoların fiyatlarının artması bankaların öz kaynaklarını artırıyor. Fiyatlar düştüğünde ise, öz kaynaklar azalıyor. Bugünlerde Hazine bonolarının faizlerinin artmasıyla fiyatları düşüyor. Yani, satılmaya hazır tutulan bonolar yoluyla bankaların öz kaynakları azalıyor.
Üçüncü tip bono yatırımı alım-satım yapmak için yapılıyor. Bu bonolar bazen aynı gün alınıp satılırken, bazen de aylarca elde tutulabiliyor. Bu bonolardaki fiyat değişimleri bankaların kar-zararını etkiliyor. Bono fiyatları arttığında (faizler düştüğünde), ek kar elde ediliyor. Fiyatlar düştüğünde (faizler arttığında), zarar yazılıyor.
SERMAYE YETERLİLİĞİ
Bankalar karlarını yüksek gösterme ve karlarının dönemsel fiyat hareketlerinden etkilenmesinin önüne geçmek için bilançolarındaki bonoların önemli bir bölümünü satılmaya hazır tutulan kategoride gösteriyorlar. Yani, bugünkü haliyle, bono fiyatlarındaki oynamalar çoğunlukla kar-zararı değil, öz kaynakları etkiliyor.
Son dönemlerde Hazine bonosu faizlerinin artmasıyla bankalarımız öz kaynaklarının bir bölümünü yitirdiler. Buna karşılık, bono fiyatlarının oynamasından kár-zararları o denli etkilenmedi. Bu nedenle bankalarımızın sermaye yeterliliği düştü, ama hala izin verilen sınırın oldukça üzerinde.
Bankacılık sermaye işidir. Sermaye yeterliliğin ölçülmesinde ve sermaye yeterliliğinin düzeyinin tespitinde dikkatli olmak zorundayız. Hiçbir şirket sermayesi az olduğu için batmaz, likidite (para) bulamadığı için batar. Ama, sermayesi az olanın likidite (para) sıkışıklığına girme olasılığı çok daha yüksektir.