GELİŞMİŞ ülkelerdeki çalkantılar Türkiye ekonomisi üzerinde zaten bir baskı yaratıyordu. Riskler artmıştı. Siyasi istikrarın bozulabileceğine yönelik risklerin artması beklentileri doğal olarak daha da bozdu. Gelişmelerin üzerine tuz-biber ekti.
Bu aşamada, görünümün bozulmasının küresel nedenlerle mi, yoksa iç siyasi gelişmelerden mi kaynaklandığı çok önemli değil. Herkese göre, karamsar olabilecek farklı nedenler var. Bundan sonra, nedenlerden birine fazla önem yüklenmese, diğerine belki gereğinden fazla önem yüklenecek. Çalkantılar artacak.
ÇOK ŞEY DEĞİŞEBİLİR
Finans piyasalarındaki oynaklık küresel bazda zaten çok yükselmişti. Özellikle Amerikan piyasalarındaki çalkantılar az ya da çok Türkiye piyasalarını da etkiliyordu. Amerikan dolarının uluslararası piyasalarda ciddi boyutlarda değer yitirdiği bir ortamda doların YTL karşılığı 1.17’lerden 1.22’lere gelmişti. Hazine bonosu faizleri yüzde 16’dan 17’lere yükselmişti. Şimdi, iç siyasi belirsizliklerin oluşmasıyla bu piyasalar daha fazla bozulma eğilimine girdi. Yurt dışı piyasalar da bozulmaya devam ediyor. Dolar kuru 1.25 YTL’yi aştı. Hazine faizleri yüzde 18’i geçti.
Yaşananların etkisi yalnızca finans piyasalarında bazı fiyatları oynaması ile sınırlı kalmayacaktır. Doğal olarak, ekonomik birimler bu ortamda yatırım ve tüketim kararlarını da gözden geçireceklerdir. Çalkantıların uzun sürmesi durumunda, son dönemde yükselme eğilimine giren iç talep büyümesi yavaşlarken, maliyetlerin artması yoluyla belli bir ölçüde üretim de etkilenebilecektir. Her şeyden önemlisi, cari işlemler açığının bugünkü düzeylerde devam etmesi giderek zorlaşabilecektir. Çalkantıların uzaması riskleri artırıyor.
Enflasyon hedefinin yüzde 4 olduğu son iki yıldır, enflasyon, hedefin iki katı üzerinde gerçekleşiyor. Bundan sonra, enflasyon görünümünün daha iyiye gitmesi değil, daha da kötüleşmesi söz konusu olabilecek. Buna karşılık, enflasyon hedefi ile tutarlı bir para politikası uygulamasının maliyeti içinde yaşanan şartlarda giderek artıyor. Kısacası, enflasyon hedefi, gerçekten hedeflenen bir büyüklük olmaktan çıkıp hakkında dedikodu yapılan bire olgu oldu. Enflasyon hedefi, enflasyon beklentilerini yönlendiren bir parametre olmaktan çoktan uzaklaştı.
YÜKSEKTE KATILAŞMADAN
Enflasyon hedeflemesi politikasını tümden terk etmek yanlış beklentilerin oluşmasına neden olabilecektir. Merkez Bankası’nın "artık enflasyon hedeflenmiyor" demesi, fiyat istikrarı idealinden de vazgeçtiği şeklinde yorumlanacaktır.
Hedefleme politikasını terk etmek yerine, hedefin, kısa sürede tutturulabilecek, ama bugünkünden de daha düşük bir düzeyde saptanması (örneğin yüzde 6) para politikasına ekonomik birimlerin gözünde yeniden ciddiyet kazandırabilecektir. İç ve dış şartlar böyle bir değişikliğe zaten inandırıcı bir zemin hazırladı.
Hiçbir şey olmamış gibi, Merkez Bankası’nın şimdiki enflasyon hedefinde ısrar etmesi aslında "artık enflasyon hedeflenmiyor" beklentisini daha da yaygınlaştıracak gibi görünüyor. Enflasyon beklentileri artık, hedeflenen enflasyona göre değil, piyasada oynaklığı giderek artan fiyatlara (faiz ve kur gibi) göre şekilleniyor. Bu durumda, beklentilerin yeniden yönlendirilebilmesi açısından, gerçekçi bir enflasyon hedefine ihtiyaç giderek daha fazla artıyor.
Merkez Bankası bir dönemde enflasyon hedefini değiştirmek zorunda kalacaktır. Bunu ne denli erken yaparsa, inandırıcılığı o denli fazla olacak gibi görünüyor. Aksi taktirde, enflasyonun çift haneli rakamlarda ve aşağı yönde katılaşması söz konusu olabilecektir.