Aldatılmışlık ve yanıltılmışlık

YAZDIĞIM konuların ikisi okurların tahminlerimin ötesinde olumsuz tepkisini çekiyor. Konulardan biri bankacılık, diğeri enflasyonun düşüyor olması. Her iki konuda da okurlar aldatıldıklarını ve yanıltıldıklarını düşünüyor. Bu konulardaki doğruları duymak ya da okumak istemiyorlar.

Kişilerin gördüklerine inanmaması ya da kendine söylenenlere değer vermemesi kendi bilecekleri iştir. Ama, toplum olarak geçmişten gelen önyargılarla her zaman aldatıldığımızı ya da yanıltıldığımızı düşünüyorsak, konu, sosyolojik, psikolojik ve iktisadi açıdan çok önemli olmaktadır.

MALİYET YÜKSEK

Küçük yaşlarda
arkadaşlarımızın havada bir şeyler dolaşıyor diye yukarı bakmalarını isteyip suratlarına tokat atardık. Ondan sonra hiç kimse birbirinin söylediklerini yapamaz hale gelirdi. Birbirimize hiçbir şey gösteremez olurduk. Çünkü, tokadın nereden geleceği belli olmazdı. Yani, itibarımızı yitirirdik.

Galiba, toplumlarda böyle oluyorlar. Yıllar boyunca enflasyonu indireceğim diye iktidara gelen hükümetler enflasyonu indirmeyi bırakın, daha da artırınca, toplum enflasyonu indireceğim diyenlere nasıl inansın? Enflasyon indiğinde, doğal olarak, ‘bir hile vardır’ anlayışı hakim olmaktadır.

Yanı başımızda bir nükleer kaza olduktan yıllar sonra Karadeniz Bölgesi’nde kanserden ölen binlerce çocuğun ailesi ve tüm toplum ‘bize bir şey olmaz’ anlayışıyla olayı hafife alan bir kamu idaresine nasıl güvensin?

İktisadi karışıklıklar döneminde ‘dövize değenin eli yanar’ diye milleti yanlış yönlendirip ardından yüklüce devalüasyon yapan siyasi iradeye halkın güvenebilmesi mümkün müdür?

Siyasi irade ya da kamu idaresi de bilinçli bir biçimde kamuoyunu aldatmaya ya da yanıltmaya çalışmıyor. Onlar da, zor dönemlerde panik çıkmasın, halk yatışsın diye kendilerinin de inanmadıkları şeyler söylüyorlar. Böyle yapmalarının nedeni bilinçli bir kurnazlık değil, ‘açıklık’ ve ‘paylaşma’ diye toplumumuzda bir bilincin oluşmamasıdır.

Gizleyerek ya da hedef şaşırtarak sorunların kendiliğinden kaybolacağına yönelik sarsılmaz bir inancımız var. Halbuki, içinde yaşadığımız çağda eski yaklaşımlar artık çalışmıyor. Çalışmadığı için de, ‘dün beni atlatanlar ve yanıltanlar mutlaka şimdi de beni aldatıp yanıltıyorlardır’ diye toplumda yaygın bir inanış oluşmaktadır.

Böyle olunca, enflasyon indiği halde, enflasyon rakamlarıyla oynandığı düşünülüyor. Ekonomik büyüme son üç yıldır rekorlar kırdığı halde, devletin rakamları şişirdiğine inanılıyor. Tüm bankaların ve banka sahiplerinin soyguncu olduğu sonucuna varılıyor. Böyle olmadığını söyleyenler işbirlikçi oluyor. Mağduriyet, ayrımcılıkla çözülmeye çalışılıyor. Yüklü bir toplumsal maliyet ödeniyor.

İSTEDİĞİNİ DUYMAK

Kısacası, toplumun güvenmesi gereken tüm kurum ve kuruluşlar korkunç bir itibar kaybına uğruyorlar
. Neredeyse, toplum inandıklarının doğru olmadığını iddia edenleri işbirlikçi olmakla suçlayacak noktaya dahi gelebiliyor. Akıl almaz komplo teorileri üretiliyor. Toplum, kendinin aldatıldığını ve yanıltıldığını söyleyenlere itibar ediyor. Rahatlıyor. Mantığın yerini hissiyat alıyor.

Bu noktaya gelmiş bir toplumda kamu idaresinin etkin olması elbette mümkün olamaz. Daha da vahimi, itibarını kaybetmiş bir kamu idaresinin tasarrufları toplum için çok daha maliyetli olabilmektedir.

Tatil nedeniyle yazılarıma bir süre ara veriyorum.
Yazarın Tüm Yazıları