Af ve rekabet

REKABET, piyasanın ya da ortamın kuralları içinde yapılır. Oyunu kurallarına göre oynamayanlar cezalandırılır. Hukuk sisteminde suç ve ceza önceden bilindiğinden, piyasanın oyuncuları kendilerini rekabet içinde belli bir şekilde konumlandırırlar.

Rekabetin tüm oyuncular için adil olabilmesi için aynı suç için aynı cezayı yüklenme ilkesi tüm oyuncular için geçerli olmak zorundadır. Aksi taktirde, bazı oyuncular kayrılıyor (ödüllendiriliyor) ya da ek olarak cezalandırılıyor demektir. O taktirde, rekabet adil (fair) olmaktan çıkar. Kuralların çiğnenmesi olağan bir olay haline gelir. Artık rekabetten söz edilemez.

Konu ne olursa olsun, işlenmiş bir suça verilen cezanın af edilmesi böyle bir olaydır. Çünkü, hak edilen cezanın affı cezadan korkup kurallar içinde çalışan kişi ya da firmaları ek olarak cezalandırmak demektir. Bu taktirde, kuralsızlığın kural haline dönüşmesi riski ortaya çıkar. Böyle bir durumun sayısız sakıncaları vardır.

AFLARIN SONUÇLARI

Türkiye’de birçok alanda kuralsızlığın egemen olmasında
çeşitli zamanlarda çıkarılan afların önemli bir payı olduğu inkar edilemez. Belki tarihsel nedenlerle, ama mutlaka demokratik ortamda siyasetçilerin işine geldiği için, devlet af edici rolü oynamayı çok sevmektedir. Bu nedenle de, en ufak bir baskıda af çıkarmak adet haline gelmiştir.

Vergi affı vergi vermeyeni ödüllendirmek, vergi borcunu zamanında ödeyenleri cezalandırmaktır. Rekabeti bozmaktadır. Vergi kaçıranları ve vergiden kaçınabilenleri rekabette bir adım öne taşımaktadır. Dolayısıyla, ekonominin önemli bir bölümünün kayıt dışında kalmasını hem teşvik etmektedir hem de kolaylaştırmaktadır. Konunun bir diğer komik yanı da, vergi aflarıyla, vergi verenlerin vergiden kaçıp affa uğrayanların neden olduğu zararları ödemeleridir. Yani, vergi verenler iki kez cezalandırılmaktadır.

Öğrenci affı da aynı işlevi görmektedir. Derslerini zamanında çalışıp başarılı olan öğrenciler bir anlamda cezalandırılmaktadır. Derslerini iyi öğrenmenin teşvik edici unsuru ortadan kalkmaktadır. Dolayısıyla, eğitimin kalitesi kaçınılmaz olarak düşmektedir.

Borçların ya da borç faizlerinin affedilmesi de benzer, belki de çok daha ağır yaralar açan bir uygulamadır. Borçlar ya da faizleri affedildiğinde, borçlunun sorumluluk duygusu hafiflemekte, hatta kaybolmaktadır. Borçlarını zamanında ödeyenler ‘aptal,’ ödemeyenler ‘uyanık’ olmaktadırlar. Bir süre sonra aptallar da uyanmaya başlamaktadırlar. Toplumda ‘borç ahlakı’ çökmektedir.

HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ

Affedici rolü oynayarak cezalandırmaktan kaçınmaya çalışan devlet
, cezanın caydırıcılığını kendi elleriyle yıktığından, doğal olarak, başka caydırıcı unsurlar getirmeye çalışmaktadır. Kredi kartlarında yapılmaya çalışılan değişiklikler de bu bakış açısını yansıtmaktadır. Bankaların alması gereken kararların ne olması gerektiğini yasalarla devlet ‘her şeyi ben bilirim’ yaklaşımıyla tespit etmektedir. Devlet, üzerine vazife olmayan bir işle kendini vazifelendirmektedir.

Her şeyin en iyisini devletin bildiği bir ortamda elbette rekabet olmaz. Olacağı, devletin baba rolü oynayıp bazen sevmesi bazen dövmesidir. Galiba, alıştığımız da budur. Çünkü, olur olmaz kendimizi sevdirmeye çalışırken arada bir dayak yediğimizde, söyleyecek lafımız kalmamaktadır.

Yasaların üstünlüğü ile değil, hukukun üstünlüğü ile rekabet yeşerir ve kendisinden beklenen yararları sağlar. Aksi taktirde, ne olduğu belirsiz rekabet işleri daha da bozabilir.
Yazarın Tüm Yazıları