Ercan Kumcu

Fiyat istikrarı testi

11 Haziran 2008
FİYAT istikrarı herkesin istediği bir olgudur. Ama, fiyat istikrarını istemek baş ka, elde edip korumak bir başka konudur. Yıllarca enflasyon yüzde 50’nin üzerinde seyrederken, ülkemizdeki tüm hükümetler fiyat istikrarını arzuladılar.

O nedenle, yapılan her programda enflasyonun düşeceği hedeflendi.

Ama, beceremedik.

Galiba, fiyat istikrarının kendiliğinden oluşacağını sandık!

ÖNCELİKLER
Fiyat istikrarı olgusunda ülkelerin ne anladığı da değişebiliyor.

Örneğin, Amerika’da enflasyon yüzde 3-4 olunca, enflasyonun lafı edilir, ama otoritesini o denli rahatsız etmez.

Buna karşılık, Almanya’da enflasyon yüzde 2’nin biraz üzerine çıksa, başta kamuoyu olmak üzere herkes tedirgin olmaya başlar.

Bizde enflasyon tek haneli rakamlara düşünce, fiyat istikrarını yakaladığımızı sanırız.

Kısacası, fiyat istikrarının, bilimsel bir temeli olmasa da, göreli bir kavram olduğu söylenebilir.

Ülkelerin fiyat istikrarını ne derece ciddiye aldığını test etmek o denli zor değildir.

Çok kaba bir biçimde, şartlar zorladığında, fiyat istikrarı için ekonomik büyümeden feragat edebilen ülkeler fiyat istikrarını ciddiye alıyorlar demektir.

Geçmiş deneyimler bu test bazında, fiyat istikrarını Almanya’nın çok ciddiye aldığını, Amerika’nın ortalarda olduğunu, Türkiye’nin ise ciddiye almadığını gösterir.

Geldiğimiz noktada Türkiye bir testten geçiyor.

Çok haklı olarak, Türkiye fiyat istikrarını ciddiye alan bir ülke olmasaydı, nasıl olur da, enflasyonu yüzde 80’lerden üç yıl içinde tek haneli rakamlara indirebilir diye sorulabilir.

Bu soruyu sormak bir açıdan doğrudur.

Ama, enflasyonu indirmiş olmamız tek başına fiyat istikrarını ciddiye aldığımız anlamına gelmez.

Çünkü, enflasyonun indiği dönemde Türkiye yurt dışındaki olumlu şartların da etkileriyle ekonomik büyümede rekorlar kırdı. Bu dönemde ekonomik büyümeden bir fedakarlık söz konusu olmadı.

Şimdi, yurtdışındaki şartlar eskiye göre daha kötü. Ekonomik büyüme eskiye göre yavaşlıyor.

Daha da önemlisi, enflasyon artış eğilimine girdi. Bu şartlarda, Türkiye neye öncelik verecektir?

Geçmiş deneyimlerden yola çıkarsak, enflasyonun biraz artmasıyla dünyanın sonu gelmez anlayışıyla ekonomik büyümeye öncelik vermemiz beklenir. Gerçekten fiyat istikrarını ciddiye alan bir ülke olmuşsak, enflasyonu indirmek, ama bu arada ekonomik büyümenin düşüyor olmasından çok fazla rahatsızlık duymamamız gerekir.

GEÇMİŞ YA DA GELECEK
Para otoriteleri kamuoyu gözünde sahip oldukları itibarı çeşitli şartlarda aldıkları tavırlarla kazanırlar ya da kaybederler.

Almanya fiyat istikrarından ödün vermez derken, Almanya’da para otoritesinin geçmişte aldığı tavırlar hatırlanır.

Amerika fiyat istikrarını ciddiye alma konusunda ortada derken, yine FED’in bazen fiyat istikrarı yönünde, bazen de ekonomik büyüme yönünde aldığı tavırlar akla gelir.

Türkiye’de gerçekten öncelikler fiyat istikrarı yönünde değişmişse, hem hükümetten hem de Merkez Bankası’ndan fiyat istikrarını ekonomi politikalarının önceliği yapmış tavırlar beklenmeli.

Şimdilik, lafı ediliyor, ama nasıl bir tavır takınılacağı henüz bilinmiyor.

Türkiye bu konuda şimdi çok ciddi bir testten geçiyor.

Testi geçtiğimizde, Türkiye ekonomisinin önü açılacaktır .

Kalıcı fiyat istikrarıyla, Türkiye ekonomisi şartlar olumluya döndüğünde çok daha hızlı büyüyebilecektir.

Testi geçemediğimizde, ne olacağını zaten biliyoruz.

Geçmişte çok yaşadık.
Yazının Devamını Oku

Enflasyon her yerde en büyük kaygı

10 Haziran 2008
GEÇEN yılın ağustos ayında Amerika’da konut kredileri bataklarının ortaya çıkmasıyla gelişmiş ülke ekonomileri büyük bir bilirsizliğe girdi. İlk ve öncelikli kaygı konut piyasasından yayılabilecek ekonomik durgunluk oldu. Özellikle Amerika’da öncelik ekonomik büyümenin düşerek de olsa devam etmesine verildi.

Amerikan Merkez Bankası (FED) daha önce görülmemiş bir hızla kısa vadeli faizleri indirdi.

Bush İdaresi vergi indirimlerini devreye soktu.

Amaç, tüketim harcamalarındaki olası düşüşü engellemek ve finans sisteminin içine girdiği likidite sıkışıklığını kazasız belasız aşmaktı.

Avrupa ve Japonya olayları daha soğuk kanlılıkla izledi.

Oralarda da bankalar çok ciddi zararlar yazdılar.

Avrupa ve Japon bankaları da likidite sıkışıklarına girdiler.

Avrupa ve Japon merkez bankaları da piyasaya bolca likidite verdi.

Likidite vermenin standartlarını düşürdüler.

Ama, faizlerle oynamadılar.

FİLMİN SONU

Amerika ekonomik büyümeye odaklanmışken, Avrupa ve Japonya ekonomik büyümeyi gözlerken, diğer gözle de enflasyondaki gelişmelere daha yakından baktılar.

Grafikte de görüldüğü gibi FED faizleri yüzde 5.25’den yüzde 2’ye indirirken, Avrupa’da kısa vadeli faiz artışları durup yüzde 4’de kaldı.

Japonya’da uzun süredir kısa vadeli faizler yüzde 0.5’de değişmeden duruyor.

Son aylarda bozulan enflasyon görünümü tüm gelişmiş ülke merkez bankalarını rahatsız etmeye başladı.

Petrolün varil fiyatının 140 dolara yaklaşması, gıda fiyatlarındaki önlenemeyen artışlar ve son 7-8 ayın göreli gevşek para politikaları merkez bankalarını tedirgin etmeye başladı.

Önceleri ekonomik büyümeye öncelik verdiğini açıklayan FED, "şimdi ekonomik büyüme üzerindeki sonuçlarından bağımsız, fiyat istikrarı para politikasının önceli hedefidir" demeye başladı.

Artan işsizlik karşısında bu görüşlerinde ısrarcı olup olmayacaklarını göreceğiz.

Zaten bu şartlarda faizleri indirmenin "abesle iştigal" olacağını vurgulayan Avrupa Merkez Bankası şimdi kısa vadeli faizlerin artırılabileceğinden söz etmeye başladı.

Hemen olmasa da, biraz da önümüzdeki dönemdeki makro ekonomik verilerin durumuna bakarak, gelişmiş ülkelerde yeniden faiz artırımları başlayabilir.

Düşme eğilimindeki ekonomik büyüme o şartlarda daha da düşebilir.

Hatta, arzu edilmese de, bir resesyon yaşanabilir.

Henüz taşların yerine oturmadığı gelişmiş ülkelerdeki finans piyasalarında çalkantılar ve batıklar artabilir.

KÖTÜNÜN İYİSİ OLMAK

Bütün bunların bizim gibi gelişmekte olan ülkelere yönelik sonuçları mutlaka olacaktır.

Özellikle, Amerika ve Avrupa’daki faiz artırımlarının gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki getiri-risk profilini değiştirmesi durumunda, gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımlarında belli bir daralma söz konusu olabilir.

Küresel ekonomilerde yaşanan temel eğilimlerin dışlında kalmak olanaksız.

Dolayısıyla, Türkiye’nin de fiyat istikrarını öncelikli hedefi haline getirip yükselme eğilimindeki enflasyon ile ciddi bir biçimde mücadele etmesi karışık bir ortamda küçümsenemeyecek yararlar sağlayacaktır.

Bir anlamda, herkes kötü.

Kötüler içinde ne iyilerden biri olmaya çalışmalıyız.
Yazının Devamını Oku

Bozulma bulaşıcıdır

9 Haziran 2008
EKONOMİDE düzelme eğilimi oluştuğunda, düzelme tüm alanlarda olur. Gelişmeler birbirlerini olumlu etkilerler. Bozulma olduğunda ise, aynı bulaşıcılık söz konusu olur.

2001 yılından sonra, kamu sektörünün verdiği ivme ve para politikasının yasal ve operasyonel konumu ile ekonomide düzelme eğilimleri başladı.

Yurtdışındaki gelişmeler de bu düzelmeye destek verdi.

Ekonomide toplu bir düzelme hareketi başladı.

Enflasyon hızla düşme eğilimine girdi.

Yazının Devamını Oku

Para politikası yalnız kalırsa

8 Haziran 2008
MERKEZ Bankası’nın operasyonel bağımsızlığı çok önemli. Operasyonel bağımsızlık fiyat istikrarı hedefinden uzaklaşma olasılığının yükseldiği durumlarda Merkez Bankası’nın serbestçe gerekli para politikası önlemlerini alabilmesi anlamına geliyor. Operasyonel bağımsızlığın yasaya konması da önemli bir güvence. Yasanın verdiği güvence ile fiyat istikrarının bozulma olasılığının arttığı teşhisi açıkça Merkez Bankası’na bırakılmış oluyor. Merkez Bankası fiyat istikrarının tehdit altında olduğunu düşündüğünde, siyasi otorite ne düşünürse düşünsün, gerekli önlemleri alabiliyor.

BAĞIMSIZLIĞIN SINIRI

Gerçek hayat her zaman kitaplarda yazdığı gibi pürüzsüz olmuyor. Uygulamada, yasada güvence altına alınsa dahi, Merkez Bankası’nın operasyonel bağımsızlığının bir sınırı var. Bu sınır, siyasi otoritenin de fiyat istikrarı hedefini ne derece ciddiye aldığı ile çok ilgili.

Fiyat istikrarı hedefini ciddiye almayan bir hükümet enflasyon riski yaratacak maliye politikaları yoluyla Merkez Bankası’nın çok daha sıkı para politikası uygulamasını gerektirecek ortamları yaratabilir. Merkez Bankası faizleri artırarak enflasyon riskini azaltmaya çalışırken, borçlanma maliyetlerini artırarak bütçenin faiz harcamalarının daha da artmasına ve sonuçta maliye politikalarının kendiliğinden daha da gevşemesine neden olabilir. Her şeyden önemlisi, ekonomik büyümeyi kabul edilebilir düzeylerin ötesinde boğabilir.

Maliye ve para politikalarının uyumsuz konumlarının son aşamasında, Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadelesinin neden olabileceği olgu, enflasyonu kontrol altına almak değil, Hazine’nin piyasadan borçlanabilme kabiliyetinin yok olmasıdır. Hiçbir Merkez Bankası, yasasında ne yazarsa yazsın, Hazine’nin borçlanamayacağı bir ortamı yaratamaz. O şartlarda, Hazine’nin borçlanabileceği ortam ancak enflasyonun artmasıyla mümkün olabilir. Yani, Merkez Bankası enflasyonla mücadele hedefini terk etmek zorundadır.

Türkiye ekonomisinde 1980’li ve 1990’lı yıllarda enflasyonun yüksek seyretmesinin arkasındaki neden, Merkez Bankası’nın bugün olduğu gibi yasa yoluyla güvenceye alınmış operasyonel bağımsızlığı olmamasından değil, maliye politikalarının enflasyonu düşürmek için gerekli para politikasıyla uyumlu olmadığındandır.

Bazen, enflasyonu düşürmek için gerekli sıkılıkta para politikası uygulanmadığı halde, Hazine piyasadan borçlanmalarda para politikası dışındaki nedenlerle zorluklar yaşamıştır. Bu zorlukların tümü para politikasının daha da gevşetilmesi ve daha çok enflasyon yoluyla aşılabilmiştir. 1994 ve 2001 yılında yaşananlar bu açıdan da irdelenebilir.

RÜYANIN ÖTESİ

Maliye politikaları fiyat istikrarı ile uyumlu olmadığı halde, yalnızca para politikası yoluyla fiyat istikrarı sağlanabilseydi, zaten hiç yüksek enflasyonla yaşamazdık. Maliye politikalarını gevşettiği halde fiyat istikrarının oluşmasını ve devam etmesini hangi siyasi otorite istemez ki?

Merkez Bankası’nı fiyat istikrarı hedefine odaklamak ve yasası yoluyla gerekli operasyonel bağımsızlığı vermek iyidir, hoştur, gereklidir ve çok önemlidir. Ama, fiyat istikrarı hedefini yakalamak için yerli değildir. Merkez Bankası’nın operasyonel bağımsızlığı ile beraber hem gerekli hem de yeterli bir diğer şart maliye politikalarının da fiyat istikrarı hedefiyle uyumlu olmasıdır. Aksi takdirde, fiyat istikrarı hedefini yakalamak bir rüyadan öteye gidemez.

Bugün içinde yaşadığımız ortamı bu açıdan değerlendirmekte fayda var.
Yazının Devamını Oku

İpin ucu kaçtı mı

6 Haziran 2008
MAYIS ayı enflasyon verileri kötümser beklentiler paralelindeydi. Ama, herkesin moralini bozdu. Enflasyonda ipin ucunun kaçtığı henüz söylenemez. Ama ipin çok sert çekilmekte olduğu da tartışılmayacak kadar açık.

Fiyat artışlarının önemli bir bölümünün para politikasının etki alanının dışında olduğu gerekçesiyle ortalama enflasyonun yükselişine seyirci kalınması şimdi para politikasının etki alanındaki fiyat artışlarının da hızlanmasına neden oluyor.

Teknik deyimiyle, ikincil etkiler gözle görünür hale geliyor.

Daha henüz ortalama enflasyonun ücret artışlarına yansımasını tam olarak görmüş değiliz.

Önümüzdeki dönemde bir de ücret-fiyat kısır döngüsünün de tetiklenmesi olasılığı küçümsenmemeli.

Yazının Devamını Oku

Enflasyonla mücadelede bir başka başlangıç

5 Haziran 2008
TÜM dünyada enflasyon artıyor. Ama, bizde daha hızlı artıyor. Bunun bir nedeni olmalı. Karşılaştığımız tüm olumsuzlukları dışsal etkenlere bağlayamayız. Geçenlerde, uluslararası bir gazete "Güney Kore’de enflasyon patladı" diye bir başlık attı.

Yazının içini okuduğunuzda, Güney Kore’de enflasyonun yıllık yüzde 4.9’a geldiğini öğreniyorsunuz.

Aynı dönemde bizde enflasyon yüzde 10.7 oldu.

Onlar da, biz de aynı petrol fiyatları ile karşı karşıyayız.

Onlar da, biz de aynı gıda fiyatları enflasyonu ile mücadele ediyoruz.

Ama, bizde enflasyon onlarınkinin iki katından fazla.

Demek ki, bizde onlardan daha fazla olumsuzluklar var.

Nedenleri içsel olmalı.

YENİ HEDEF

Enflasyon hedeflemesi politikası ilk üç yılında başarısız oldu.

Bu dönemde dış şartların olumlu olduğu söylenemez.

Ama, dış şartlar enflasyonla mücadeleye yardım etmiyorsa (hatta köstek oluyorsa), iç şartların enflasyonla mücadeleye yönelik olarak olumlu olması için daha fazla çaba harcanmalıydı.

Yapılmadı.

Enflasyonu tek haneye indirmek zafer olarak algılandı.

Erken ilan edilen zaferin geçici olacağı göz ardı edildi.

Etkileri çok kısa sürede yok edilemeyecek bazı sorunlar yaratıldı.

"Enflasyon hedeflemesi" politikası itibar kaybetti.

Enflasyonu hedeflemenin ekonomik birimlerin enflasyon beklentilerini yönlendirebilmesi işlevi çok büyük ölçüde sakatlandı.

Önümüzdeki dönem bunun sıkıntılarını yoğun bir biçimde yaşayacağız.

"Zararın neresinden dönülse kárdır" yaklaşımıyla önümüzdeki üç yıl için enflasyon hedefi değiştirildi.

Doğru yapıldı.

Gelecek yıl için tespit edilen yıllık yüzde 7.5 enflasyon hedefi makul görünüyor.

Ama, 2010 ve 2011 yılları için hedeflenen her yıl bir puanlık enflasyon düşüşü iddialı olmaktan çok uzak. İddialı olmayan hedefleme, beklentileri yönlendirme gücü olabilecek hedefleme olmayabilecektir.

ŞARTLAR DAHA KÖTÜ

Mayıs ayı itibariyle yıllık tüketici fiyatları enflasyonu yüzde 10.7 olurken, ilk beş aydaki fiyat artışları 6.4 oldu.

Büyük bir olasılıkla, gelecek yılın tümü için hedeflenen enflasyon bu yıl ilk altı ayda gerçekleşmiş olacak.

Bu açıdan, gelecek yılın enflasyon hedefi iddialı sayılabilir.

Tutturulabildiği takdirde, para politikasına küçümsenmeyecek bir itibar kazandırabilir.

Yani, hedeflemenin enflasyon beklentilerini yönlendirebilme işlevi bir ölçüde yeniden oluşturulabilir.

Yılın ikinci yarısında enflasyon görünümünü bozabilecek bir dizi gelişmeler olabilecektir.

Dış şartlardaki olumsuzlukların devam etmesi, hatta daha da bozulması olasılığı bir yana, yeniden gündeme gelen elektrik ve doğal gazda fiyat ayarlamaları zaten bozulan enflasyon görünümünü daha da bozabilecektir.

Yerel seçimlerin yaklaşmasıyla daha da bozulması hedeflenen kamu finansman dengesinin enflasyon üzerinde oluşturacağı olumsuzluklar daha da görünür bir hale gelecektir.

Kısacası, bu yılı, gelecek yılın sonu için hedeflenen enflasyonun oldukça uzağında bitireceğiz.

Bu açıdan bakıldığında, gelecek yılın enflasyon hedefi, yükseltildiği halde, tutturulabilmesi için ciddi bir çabaya ihtiyaç gösteren bir hedef gibi görünmektedir.

Enflasyonla mücadelede yeni bir başlangıç söz konusudur.

Başlangıç şartları, açık enflasyon hedeflemesi politikasının başladığı 2006 yılının başından çok daha kötüdür.

Hedef daha yüksek olsa da, hedefe varmak için gerekecek çaba daha fazladır.

Bunun anlamı para politikasının giderek sıkılaşması, maliye politikalarında ciddi bir disiplinin tesis edilmesidir.

Gelecek yılın ilk çeyreğine kadar bu yönde çaba harcandığı ekonomik birimlerce gözlenemiyorsa, yeni başlangıç başlamadan bitmiş olacaktır.

Bu yılın ikinci yarısı bu açıdan hayati bir önem taşımaktadır.
Yazının Devamını Oku

İthalat nereye gidiyor

4 Haziran 2008
İHRACATIMIZ rekorlar kırarken dış ticaret açığımızın önlenemez yükselişi de devam ediyor. Nisan ayı verilerine göre, yılın ilk dört ayında, geçen yılın aynı dönemine göre ihracatımız yüzde 41 artarken, ithalatımız yüzde 39 arttı. Bu dönemde, dış ticaret açığındaki artış yüzde 35 oldu.

Toplam ithalat ve dış ticaret açığımız bu düzeylerde artarken, ekonomik büyümenin de yavaşladığı konusunda genel bir kanı var.

Yıllık bazda bakıldığında, ithalattaki ve dış ticaret açığındaki bu düzeylerdeki büyüme ekonomik büyümenin yüzde 7’ye yakın olduğu dönemlerde gerçekleşiyor.

Aynı düzeydeki ithalatın daha az milli gelir ürettiği biliniyor.

Ama, ithalatın milli gelir üretme kabiliyetinin bu denli sert düşüşü biraz şüphe uyandırıyor.

AYRINTILAR

Daha ayrıntılı rakamlar ilginç bir resim veriyor.

Örneğin, ara malları ithalatındaki yıllık artış nisan ayı itibariyle yüzde 30’a geldi.

Yatırım malları ithalatındaki aynı dönemdeki artış da yüzde 24’e dayandı.

Bu düzeylerdeki ithalat artışları 2005 yılının ortalarında söz konusuydu.

O dönemde de ekonomi yaklaşık yüzde 7-8 civarında büyüyordu.

Eğer gerçekten iç talep büyümesinde de bir yavaşlama söz konusuysa, tüketim malları ithalatındaki büyüme de şaşırtıcı.

Nisan ayı itibariyle yıllık bazda tüketim malları ithalatı yüzde 31 arttı.

Bu düzeydeki artış 2006 yılı ortasında söz konusuydu.

O dönemde yaşanan finansal çalkantı ve döviz kurlarındaki ani çıkışla tüketim malları ithalatındaki hızlı artış 2006 yılı ortasında azamiye çıktıktan sonra yavaşlamıştı.

Grafikten görüldüğü gibi, 2006 yılı ortasındaki göreli yavaşlamanın etkisi kalkınca, 2007 yılının ortasından bu yana hem tüketim mallarında hem de yatırım mallarındaki artış hızlandı ve 2006 yılı ortasındaki düzeylere geldi, hatta geçti bile.

TRANSİT TİCARET GİBİ/images/100/0x0/55eaad0ff018fbb8f88f9932

Bu veriler iç talep ve ekonomik büyüme konularında bazı soru işaretleri yaratıyor.

Acaba, ekonomik büyümedeki düşüş tahmin edildiği kadar değil mi?

Hatta, ekonomik büyüme artıyor mu?

Aynı şekilde, iç talep büyümesi devam ediyor mu?

Ekonomik büyüme gerçekten yavaşladıysa, iç talep büyümesi enflasyonu tehdit etmeyecek boyutlara gelmişse, geriye tek bir olasılık kalıyor.

İthal edilen mallar yeniden paketlenip ihraç ediliyor.

Türkiye transit ticaret merkezi durumuna geliyor.

Bütün bu ekonomik faaliyet ülkede çok fazla katma değer de bırakmıyor.

Durum gerçekten böyleyse, ihracat artışının sevinilecek bir tarafı yok. İhracat artışına giden ithalatın artmasına da kaygılanmak gereksiz.

Kaygılanacak nokta, ihraç edemediğimiz ithalatın giderek dış ticaret açığımızı artırmasıdır.

Nisan ayı itibariyle, yıllık dış ticaret açığı 69 milyar dolara dayanmıştır.

Bütün bu olasılıkların doğruluk payı var.

Ama, en azından yılın ilk dört ayı için ekonomik büyüme de galiba çok fena değil.
Yazının Devamını Oku

Gelişmiş ülkelerdeki çalkantılar durunca

3 Haziran 2008
GELİŞMİŞ ülkelerdeki borsalar birkaç hafta üst üste büyük düşüşler yaşamayınca "galiba fırtına geçti" izlenimi güçleniyor.

Ekonomik büyümeye yönelik bazı öncü göstergeler de beklenen kadar kötü çıkmayınca, olası resesyon kaygıları da dağılıyor.

Şimdi, böyle bir dönemden geçiyoruz.

Bazı gözlemciler fırtınanın henüz geçmediğini vurguluyorlar.

Büyük bankaların toplam zararlarının henüz tam olarak su üzerine çıkmadığı iddia ediliyor.

Yazının Devamını Oku