17 Aralık Türkiye için ne bir sondur ne de bir başlangıçtır. Uzun bir yoldaki kilometre taşlarından biridir. Avrupa Birliği’nin (AB) kararı nasıl olursa olsun, kimleri tarafından bir zafer, kimileri tarafından ise bir aldatma olarak nitelendirilecektir. Aslında ikisi de değildir.Birçok konuda olduğu gibi, 17 Aralık tarihine de bir spekülatör gözüyle bakıyoruz. ‘Nasıl bir pozisyon alırsak, ne kazanırız?’ mantığı ile aslında AB’ye uyum sürecini bir anlamda farkında olmadan küçümsüyoruz ya da önemsemiyoruz. Belki de, nasıl bir dünyaya açıldığımızın farkında değiliz.AL-SATTürkiye’nin AB ile ilişkilerini bugünlere getiren başlangıç (dönüm noktası) aslında Helsinki Kararları idi. Helsinki Kararları, birçoğumuzun beklentilerinin aksine, Türkiye için ekonomik açıdan hiçbir zaman bir ‘çapa’ görevi görmedi. Tarihimizin en büyük ekonomik krizini Helsinki’den sonra yaşadık.Ekonomik açıdan, son dönemde elde edilen kazanımlar AB ile ilişkilerimize yönelik değil, 2001 Krizi’nin verdiği acılarla oldu. Başka bir seçeneğimiz kalmadığından bu yola girdik. Aynı şekilde, 17 Aralık’tan sonra da Türkiye ekonomisinin istikrarı, alınacak kararlar ne denli hoşumuza giderse gitsin (ya da girmezse gitmesin), istikrarı ne denli sahipleneceğimizle çok yakından ilişkilidir. AB, istikrara giden yolun çapası değil, istikrarı korumanın çapası olacaktır.17 Aralık ekonomiyi çalkantılardan koruyan bir aşı görevi görmeyecektir. Ekonomide yapılabilecek hataların faturası olacaktır. 17 Aralık süreci olası bir faturayı azaltmayacaktır. Aksine, 17 Aralık sürecinin yaratabileceği olumlu hava yapılabilecek yanlışların faturasının ağırlaşmasına dahi neden olabilecektir.Kısa vadeli spekülatif bakış açısının mali piyasalardaki yansıması ‘beklentilerin satın alınması, gerçekleşmelerin satılması’ şeklinde olur. Yani, iyi bir şeyler olacağı düşünüldüğünde, daha fazla kazanılacağı düşünülerek yatırımlar artırılır. Beklenenler gerçekleştiğinde, artık daha fazla kazanç olanağı kalmamıştır. Kazançlar paraya tahvil edilir. Dolayısıyla, olumlu beklentiler gerçekleştiğinde, mali piyasalar olumsuza dönmüş gibi bir hal alırlar.17 Aralık’tan sonra da bazı yatırımcılar benzer bir tavır sergileyebilirler. Kararları beğenmeyenler de, bugün şişmiş gibi görünen piyasalarda olumsuzluklar yaratabilirler. Ama, bu davranışların hiçbiri Türkiye ekonomisinde altından kalkılmayacak bir çalkantı yaratmaz. Çünkü, önemli olan, ekonomik istikrarın sağlanması yönünde yapılması planlananlar ve yapılacaklardır. İstikrarın temelinde ekonomide yapılması gerekenlerin siyasi otorite tarafından ne denli sahiplenildiği yatmaktadır. Piyasalardan her zaman birileri çıkarlar, birileri piyasaya girerler.KÜÇÜK YATIRIMCILAR17 Aralık’tan sonra döviz ve faizlerin fırlayacağını düşünmek de, döviz ve faizlerin daha hızlı düşeceklerini beklemek de çok gerçekçi değildir. Daha gerçekçi yaklaşım ekonomik istikrar konusunda hükümetin alacağı tavrın sonuçlarını görmeye çalışmaktır. Konuya böyle yaklaşıldığında, küçük yatırımcılar açısından, 17 Aralık tarihini bir dönüm noktası olarak almanın bir anlamı yoktur.Kısacası, 17 Aralık siyasi açıdan uzun bir yoldaki kilometre taşlarından biridir. Ama, iktisadi açıdan, en azından kısa vadede, fazla bir anlam taşımamaktadır.