Paylaş
İki gün önce manşete taşıdığımız haberde okudunuz.
Sayıştay, saymış.
1925’te 55 bin dekar olan AOÇ arazisinden, 2012 yılı sonunda elde 33 bin dekar kalmış.
Dekar hesapları, müdürlüğün işletme giderleri gibi matematiksel hesapların yanında Sayıştay’ın raporuna konu ettiği çok daha önemli bir ayrıntı vardı ki, hepsinden önemli.
Ekolojik denge...
Raporu hazırlayanlar, talan edilen yeşil alanlara dikkat çekerek, şöyle diyordu: “Başkent Ankara’nın yaşanabilir bir kent olması, şehir içinde yer alacak yeşil alan ve parklar ile şehir dışında oluşacak bir yeşil kuşağın varlığına bağlıdır. Özellikle büyük metropollerde bina yapımı için ayrılan kent alanlarının, tek düze bir battaniye gibi toprağı örterek plansız bir şekilde genişlemesi ekolojik dengeyi bozmaktadır.”
Yeni yeşil alanlar düşünmüyoruz, bari elde kalanların korunması için daha ne demek gerek?
Mimarlar, mühendisler, çevreciler, sivil toplum örgütleri yıllardır uyarıyordu anlayan yoktu. Yalnızca, ranttan, emsalden, euro hesabından anlayanlara, bu kez anlayabilecekleri yerden geldi uyarı.
Sayılması, satın alınması, değer biçilmesi mümkün olmayan ekolojik dengenin bozulduğunu, Sayıştaycılar ‘sayarak anlattı’, anlasınlar diye...
Ama yine de, anlamıyorsunuz.
Hangi dilde yazmak, söylemek lazım ki anlayasınız?
EVET DERTLERİ BAŞKA
Atatürk Orman Çiftliği işgal edilirken talana tarafgir olanların gerekçesi sürekli aynıydı: “Zaten buralar çorak arazi.”
Herkesin iştahının kabardığı ODTÜ Ormanı da bir zamanlar çorak araziydi. Kemal Kurdaş öncülük etmeyip, ODTÜ’lüler de ‘çorak zihniyet’le hareket etmiş olsaydı, ODTÜ Ormanı’nın yerinde bugün hangi binalar yükseliyordu acaba? ODTÜ’lüler herşeye rağmen, “Burada belki satılacak çorak arazi vardır” diyerek rant peşinde koşmaktansa ağaç dikmeyi tercih ediyor. “Bir Ağaç Sizden, Bir Orman Bizden” kampanyasıyla 60 bin ağaç dikildi. Yıl sonuna kadar hedef 300 bin.
ODTÜ’lü, doğaya sahip çıkınca “Bunların dertleri başka” diyenler de oluyor tabi. Evet, bunların dertleri başka. Bunlar, kentlerde zehir solumak istemiyor.
Daha önce de yazmıştık. Avrupa’da olağanüstü hal ilan edilen değerlerin dört katı kadar daha kirli bir havayı soluyoruz kış aylarında. Bu kirliliğin en büyük nedenlerinden biri, kömür kullanımının yarattığı kirliliğe eklenen egzoz dumanı. Özel otomobil kullanımını azaltmanın yollarını aramanın yanında, bunun sonucunda ortaya çıkan kirlilikten korunmak için de çareler üretmeliyiz. İşte bu yüzden çevreciler, ODTÜ’lüler, sivil toplum kuruluşları uğraşıyor ağaç dikmek için, yeşili korumak için. Hep beraber kentlerde zehir solumayalım diye... Siz dert etmiyorsanız zehir solumayı, diyecek birşey yok.
HOYRATÇA KULLANAMAYIZ
Sayıştay’ın raporuna göre AOÇ’de 16 milyon metrekarelik alan ağaçlandırma alanı olarak gözüküyor. Bu kentin yöneticileri ODTÜ’nün yaptığı gibi, neden AOÇ için ağaçlandırma seferberliği başlatmıyor? Yoksa, buralar da mı işgal zincirinin bir parçası olacak? Kentin akciğeri diyebileceğimiz elimizde bir ODTÜ ormanı kaldı bir de Atatürk Orman Çiftliği... Hiç kimsenin bu alanları hoyratça kullanmaya hakkı yok. Nasıl ki Atatürk, zamanında bozkır Ankara’nın yeşil alanı olsun, tarıma da öncülük etsin diye ‘Orman Çiftliği’ni kurup gelecek nesilleri düşündüyse, bizler de çocuklarımızı düşünmeliyiz.
Paylaş