Paylaş
Kaç gündür karşılıklı açıklamalar, iddialar birbirini izliyor.
Ancak, bu söz düellolarının hiçbiri “Çeşme suyunu gönül rahatlığıyla tüketebilir miyim?” endişesini bir damla dahi hafifletmiyor.
* * *
Ankaralı, o sitedeki deponun temiz ya da kirli olup olmadığından çok, ‘güvenilir kaynaktan’ kendi evindeki suyun akıbetini öğrenmek istiyor.
Klorür, sülfat, koliform bakteri hesaplarından ziyade çeşmesinden akan kokuyu duyuyor, rengine bakıyor.
* * *
Ankaralı, Büyükşehir Belediyesi yetkililerinin, bir sitenin deposuyla uğraşmaktansa aynı gayretkeş mesaiyi, kentin suyuna harcamasını istiyor. Diğer yandan sağlık konusundaki en yetkili ağız olan Sağlık Bakanı’nın, “Sorun yok ama ben içmiyorum” sözlerinin yarattığı tedirginliğin giderilmesini bekliyor.
* * *
Dolayısıyla, buradan hem Melih Gökçek’e hem de Aylin Nazlıaka’ya vatandaş adına çağrıda bulunuyor, ‘Aylincim’li, ‘Ankara Ergen’li tartışmalarını sonlandırıp, vatandaşın sorununa eğilmelerini bekliyoruz.
YANIT BEKLEYEN SORULAR
Büyükşehir Belediyesi, Nazlıaka odağından çekilip, suyu güvenle tüketilebilir hale getirmek istiyorsa, işe şu soruları yanıtlamakla başlamalı:
- Kızılırmak suyunun, sağlık açısından sakıncaları yoksa şebekeye karıştırılırken neden kamuoyuna duyurulmadı, son ana kadar gizlendi?
- Meslek odaları, sudaki sülfat oranının beş kat arttığını raporla ortaya koymasaydı, Kızılırmak suyunun şebekeye verilmiş olduğu yine de açıklanacak mıydı?
- Duyurulacaksa, ne zaman olacaktı ve bu zaman neye göre seçilecekti?
- Bugün Kızılırmak suyu yüzde 25-30 oranında şebekeye verilirken, ilerleyen günlerde bu oran artacak mı?
Paylaş