Belediye Meclisi’nde de tartışıldığına göre sokak köpeği probleminin başkanların da gündemine girmiş olduğunu anlıyoruz ki; sorumsuz idareci tipinin ilk aklına gelen ‘katliam’ yöntemiyle, son kertede sığındığı ‘koy gitsin’ tavrı arasındaki ‘insanca’ çözüm şekli adına bu da bir umuttur.
* * *
Tabi, insani yöntemlerle bu meselenin çözümü biraz zaman alacağından, bazı korunma yöntemlerinin paylaşılmasında yarar görüyorum.
Bu arada, ormana komşu olması itibariyle en çok sokak köpeğinin ‘barındığı’ bir yer olan Çiğdem’de yaşıyor olmamdan dolayı bu konuda fazlaca tecrübe edindiğimi de rahatlıkla söyleyebilirim.
Öyle ki, tam bir ‘Çankaya beyefendisi’ diye tarif edebileceğimiz komşuları, elinde sopa, levyeli taksici edasıyla yürürken görmüşlüğümüz bile var.
* * *
Bu tecrübeler ışığında, saldırıya uğramamak adına taşımanız gereken ilk vasfın, sopadan ziyade kararlılık olduğunu belirtmeliyim.
Haberde ayrıntılarıyla gördünüz.
34 dairenin birden onay verdiği engelli rampasına, giriş kat sakini “Manzaram kapandı ve imara aykırı” gerekçeleriyle itiraz ediyor ve yargıya gidiyor. Sonunda da mahkeme, rampanın yıkılması kararını veriyor.
Vicdan, pozitif ayrımcılık, iyi niyet, merhamet gibi ne kadar duygu varsa hepsini birden yok sayan ama yasalara harfiyen uygun alınmış mahkeme kararı, ‘komşuluk hukuku’na bugüne kadar indirilmiş en ağır darbe oluveriyor.
Fotoğrafa dikkatlice bakın.
Yerden en fazla üç metre yüksekte, önü demir parmaklıklarla kapatılmış küçücük bir pencerenin ne kadar manzarası var ki, ne kadarı kapanabilir. Kaldı ki; rampanın demir korkulukları, pencerenin neresine kadar gelmiş, fotoğrafa bakıp siz karar verin.
Diğer yandan mahkemenin kararına gerekçe olan imara aykırılık durumuna gelince...
Şehir parkı ihtiyacı ve semt parkı halleri üzerine bir haftadır devam ettirdiğim yazılarda bir anlattık, bin ah işittik.
Sitemler, şikayetler e-posta ve telefon oldu yağdı.
Sıcakla imtihanın daha da zorlaştığı şu günlerde, serin, ferah mekanlar daha
da kıymete biniyor tabii.
* * *
Onca şikayetin arasında, tartışmaya katkısı olabilecek farklı öneriler de geldi bu arada. Rusya’daki Gorki Parkı’ndan örnekler sunan Gülşen Yılmaz yazmış mesela: “Şehir parkları ile ilgili yazınız Ankara için çok önemli. Park kültürümüzün henüz gelişmemiş olduğunu söyleyebilirim. Verdiğiniz New York, Lizbon ve Londra’ya daha çok örnek eklenebilir. Kuzey Avrupa ülkelerinden Rusya’ya gittim. Moskova tam bir parklar şehri.
* * *
Gorki Parkı yaz kış halkın rağbet ettiği bir yer. Buz kayağı mevcut ve kışın -20 derecede bile bütün gençler orada. Bu kadar soğukta bile cıvıl cıvıl. Anneler çocuklarını o soğukta temiz hava için parka getiriyor. Parkta sigara içmek de yasak. Türkiye’ye gelince. Oturduğum yere yakın olduğu için Seymenler Parkı’na gidiyoruz, herkes parkta oturuyor. Başka bir faaliyet alanı yok. Botanik, atıl bir park görünümde, tinerciler var diye gidemiyoruz.”
Yazılı malumatla rekreasyon alanı ve şehir parkı arasındaki farkı anlatmanın güçlüğünden, Londra, New York, Lisbon gibi kentlerdeki şehir parklarının görülmesi tavsiyesinde bulunmuştum ama yine de, “E ama, bir sürü parkımız var ya, niye onları görmüyorsun” diyenler çıktı.
Bardağa farklı yerden bakmışız demek ki.
Bir kez daha, “Gidin, görün” önerimizi yinelerken, madem ki park meselesini masaya yatırdık, bugün de semt parklarına eğilelim diyorum.
* * *
‘Batıdaki örnekleri’ gibi bir şehir parkımız yok da, hiç olmazsa semt parklarımızda bu avuntumuzu giderebilsek değil mi?
Ramazan’ın son günü iftardan hemen sonraydı. Çansera’da otoparka doğru yürürken, acı acı bir müzik sesi yankılanıyordu.
Yaklaştıkça daha da belirginleşti.
* * *
Taşınmasından vazgeçilen havaalanı, yakın bir zamandan itibaren Cumhurbaşkanı, Başbakan ve yabancı konukların kullanımına açılacak.
Etimesgut’taki tüm planları değiştiren süreç, Atatürk Orman Çiftliği’nde (AOÇ) inşaatı devam eden yeni Başbakanlık binasında sona gelinmesiyle daha da hızlandı.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz yıl açılışını yaptığı yeni Çiftlik Bulvarı’yla, AOÇ-Etimesgut arasındaki mesafenin yaklaşık 10 dakikaya düşmesinin projenin gündeme gelmesinde etkili olduğu belirtiliyor.
Çeşitli kaynaklardan edindiğimiz bilgiye göre, Hava Kuvvetleri Komutanlığı ile Türk Hava Kurumu’nun Etimesgut’taki faaliyetlerine devam etmesi ve bunun yanında VIP havaalanı olarak kullanılması şeklinde planlanan projede süreç şöyle işledi:
TARAFLARIN GÖRÜŞÜ ALINDI
Cumhurbaşkanı, Başbakan ve yabancı konukların kullanımına açılması düşünülen Etimesgut Askeri Havaalanı için yetkililerce oluşturulan komisyon, alanla ilgili incelemelere başlarken, diğer yandan da tarafların görüşlerini almaya devam etti.
En başından beri taşınmaya karşı çıkan, Etimesgut’ta sivil havacılık faaliyetlerini sürdüren ve Türk Hava Kurumu Üniversitesi aracılığıyla Türkiye’nin en önemli sivil pilot yetiştirme merkezlerinden birine sahip olan THK, yeni projeye sıcak yaklaştı.
YAKIN ZAMANDA AÇILACAK
Metro ağları, birkaç çizgiden ibaret.
Futbolda şampiyon çıkartamadı henüz.
Bisiklet yolu, yok gibi bir şey.
Yurtdışı desen, hep İstanbul bağlantılı.
Modern bir opera binası hala bitirilemedi.
Bir meydanı bile yok.
Vesaire, vesaire...
* * *
Söylenenler de klişeden öteye geçemiyor.
Tarafgir olanı, sıkıştığı yerde doğaya suç bulup, takdir-i ilahiye sığınırken, muhalefeti de “Bu sefer sıkıştırdık Gökçek’i” deyip olaya ‘Vurun abalıya’ tarzında yaklaşıyor.
Doğa, bir kez daha mevcut altyapının alayına sel olup akmış ve bir ciddi uyarı daha yapmışken, herkes sakince şapkayı önüne koysun.
Bugün Büyükşehir Belediyesi, yine birilerini suçluyor ve “İnşaat toprağı yağmurla balçığa dönüştü, o da ızgaraları tıkadı” diyor.
* * *
İyi güzel de, üç yıl önce de aynısı olmuştu.
Sonuçta Nuh tufanı gelmedi başımıza.
Otobüs firmaları, şehirlerarası yolculuğu Rus ruletine döndürmüşken, devletin bir yetkilisi çıkıp da “Bir dakika ne oluyor” demez mi?
15 günde altı kişinin öldüğü 188 kişinin yaralandığı kazalarda, şoförlerin uyumuş olduğu gün gibi aşikarken “Kral çıplak” deyip ortaya çıkan, Karayolu Trafik ve Yol Güvenliği Araştırma Derneği Başkanı İhsan Memiş oldu.
* * *
Memiş, devleti uyutup da saatlerce direksiyon başında kalabilen, sonunda da kendi uyuyan şoförlerin ve patronların kurduğu sahtekarlık düzenini bir bir anlattı. Memiş, özetle şöyle dedi:
“Borçla alınan otobüslerin taksitleri için kısıtlı olan personel 24 saat çalıştırılıyor. Otobüs terminalleri çıkışı ve yolun ilk 15 kilometrelik bölümü içerisinde yapılan kontrollerden sonra ikinci şoför, başka bir sefere gitmek için iniyor ve otobüs tek şoförle yola devam ediyor. Yol denetimlerinde diğer şoför sorulduğunda, ‘aşağıda uyuyor’ denilmekte ve bu kontrol edilmiyor.”
* * *
Dön başa