Paylaş
YARGITAY Başkanı Sami Selçuk'un 115 sayfalık konuşmasını özetlemeye kalkmak zaten zor iş, hele metinden yola çıkarak analitik yorum çabası bu köşenin boyutunu hayli aşan iddialı bir girişim olurdu...
Bu nedenle sadece iki eksen üzerinde durmak niyetindeyiz.
İfade özgürlüğü ve laisizm dayatması...
* * *
Yargıtay Başkanı'nın, ifade özgürlüğünün önündeki en büyük engel sayılan TCK'nın 312'nci maddesiyle ilgili yorumu zaten yeterince açık ve sürpriz değil. Ne var ki, ‘‘Bu madde benzeri bir madde her ülkede yok. Aynısı da yok, sadece benzeri var. Benzeri aynısı demek değildir. Bizdeki gibi de uygulanmıyor’’ vurgusu çok anlamlı.
Çünkü belki hatırlarsınız, Necmettin Erbakan'ın bir ay kadar önce bu maddeden kesinleşen hapis cezası nedeniyle başlayan tartışma sırasında zinde güçler savunma çizgisini, ‘‘Benzer hukuki kısıtlar en uygar ülkelerin yasalarında da var’’ diye çekti.
Oysa Selçuk'un açıklamalarına göre iki ihtimal var...
Ya Yargıtay Başkanı eksik biliyor veya doğruyu söylemiyor ya da demokrasiye sahip olmaya -sahipsiz bırakmamakla karıştırmayın- imanlı güçler çoğu tartışmada yaptıkları gibi propaganda taktiğine başvurdu.
* * *
Yargıtay Başkanı'nın konuşmasında dikkatimizi çeken ikinci eksen devletin yansızlığı ilkesinden yola çıkarak geliştirdiği laiklik tanımı oldu. Çünkü Yargıtay Başkanı, laiklik kulvarından sapmanın öyle sanıldığı gibi tek değil iki kapısı olduğunu gösterdi:.
1) Devlet bir dine yaslanır, hukuku buna göre kotarır, dini devlete egemen kılarsa teokrasi,
2) Devlet dine egemen olur ve onu güdümlerse laisizm söz konusu olur.
İlk kapıyı kapalı tutmak için zaten cumhuriyetin kuruluşundan bu yana tüm sistem kaynakları seferber edildi. Ama anlaşılan hatalı tahkimat yapıldı ki Selçuk'un sözünü ettiği çatışma çıktı:
‘‘Teokrasi de, laisizm de dinlerarası ve devletle dinlerarası çatışmalara yol açmışlardır. O nedenle laiklik de çoğulcu olmalı, laisizme dönüşmemelidir. Teokrasi, laikliğin karşıtı ve düşmanıdır. Demokrasinin seçeneği değil, yadsınmasıdır. Nasıl şovenizm ulusçuluğun yozlaşmış biçimi ise laisizm de laikliğin yozlaş(tırıl)mış biçimidir.’’
Her çatışmada iki cephe olduğunu zaten biliriz. Belki de öğrenmemiz gereken ikisinin de yanlış inanca sahip olabileceğidir, ne dersiniz?
KARŞI GÖRÜŞ-KATKI
‘‘Bugünkü yazınız hayal kırıklığına uğrattı, dışardan para gelsin diye irticayla mücadele biraz yumuşasın ya da ertelensin mi? Fethullah'a ilişilmesin mi?’’
(İsimsiz)
‘‘Kamu kurumunda doktorum, 3 tane yabancı dil biliyorum. 5 vakit namazını kılan, irticayla alakası olmayan mütedeyyin bir memurum. Çalıştığım yerde 3 kişinin yerime gözünü diktiği bir konumdayım. Yarın onların benim yerimde olmak için kıldığım namazı bahane edip, beni çıkartılmaya çalışılan KHK ya da kanunla işten atılmamı kim, nasıl engelleyebilir?’’
(M.E)
‘‘32 yaşında geçimini kolay sağlayan bir bilgisayar mühendisi olarak her gece haberlerde fakirlikten dolayı meydana gelen insanın içini karartan olayları izledikçe kazandıklarımdan utanç duyuyorum. Sabit maaş ile çalışmama ve yurtdışına göre az maaş almama rağmen bu durum, sanki onlara haksızlığı ben yapıyormuşum duygusunu doğuruyor. Yaptığınız yardımlar bile vicdanınızı temizlemiyor. Sonra haberlerin en başında hep irtica. Bu memleketin tek sorunu irtica olamaz, ama bu memleketin en büyük sorunu militarizm.’’
(S.T)
Paylaş