ANKARA ÖNCELİKLE Başbakan Tayyip Erdoğan’ı öfke krizine sokan süreci hatırlayalım. Kendi ifadesine göre;
1) Büyük Oyun başlıklı Davos oturumunda, İlham Aliyev ile birlikte diğer katılımcıları 20 dakika beklemek zorunda kalması. (Bu oturum 14.30 yerine 14.50’de başladı.) 2) Gazze oturumunda Şimon Peres’in kendisine bağırması, 3) David İgnatius isimli gazeteci/moderatörün Peres’e, Erdoğan’ın, Ban Ki-Moon, Amr Musa’nın iki katı konuşma süresi tanıması, 4) Yine aynı moderatörün Erdoğan konuşmak isteyince eline, koluna hatta omzuna dokunarak müdahalesi...
Türk Başbakanı sinirine hákim olamayınca;
İsrail Cumhurbaşkanı’na "katil" demeye getirdi,
"Davos benim için bitmiştir" ifadesini kullandı.
Salonu terk edip çıktığında üslubu yine çok sertti.
Emine Erdoğan gözyaşlarını tutamadı.
* * *
Sukûnete avdet edince Erdoğan’da ilk değişim başgösterdi. Daha yarım saat önce eleştirdiği Davos toplantılarını düzenleyen Klaus Schwab ile aynı masaya oturdu, ortak basın toplantısı düzenledi.
Yazılı metinden yaptığı konuşmasında ne Şimon Peres’i, ne de İsrail devletini hedef aldı.
Uzun uzun moderatörün yanlı yönetim tarzından, konuşma süresinde adaletsizlikten şikáyet etti.
Türkiye’ye döner dönmez yine notlarından konuştu, muhalefete ve medyaya yüklendi.
Bence korkulacak mesele yok, Başbakan yeniden Türkiye’nin resmi çizgisine döndü.
* * *
Başbakan’a önyargısız eleştiri yöneltenler veya dış politika riski görenlerin kaygısı ne?
Erdoğan hükümeti, geçmiş iktidarlardan miras dış politikayı -daha da hevesle- sürdürdü.
10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Suriye ziyaretiyle başlayan açılım... Bugün Türkiye’nin Suriye-İsrail arasındaki dolaylı görüşmelerin dört turuna ev sahipliği ile devam ediyor. Ankara, nükleer kriz sırasında İran ve Batı arasındaki en önemli arabulucuydu. Lübnan’daki cumhurbaşkanı seçiminde yine Türkiye’nin görüşüne itibar edildi.
Türkiye tarafsızlığını yitirdiği izlenimine rağmen bu rolünü sürdürebilir mi?
Bence evet, çünkü;
Başbakan Erdoğan’ın kişisel üslubu kurumsal dış politikada sapma yaratmaz.
Bizden daha sakin ve çıkarcı analiz yeteneğine sahip Batılılar laftan çok işe bakar.
Türkiye Batı’yı ve çıkarlarını temsilen bölgede "büyük ağabey" rolünü üstlendiği sürece sorun çıkmaz.
(Nitekim bu analizin en somut kanıtını dün Genelkurmay İsrail ile askeri ilişkilerin karşılıklı çıkar ilişkisi çerçevesinde devam edeceği açıklaması ile verdi.)
Başbakan’a gelince... O da bu oyunu bozmaz. Çünkü iktidarını -zaten çoğu İsrail dostu- Arap dünyasına değil, ABD ve AB’nin desteğine borçlu olduğunu en iyi Başbakan bilir. Özetlersek, Başbakan’ın Gazze çıkışı duygusal Türk milleti nezdinde muhtemel seçim zaferine yol açabilir. Ama Erdoğan’ın iktidarı, dış politikayı öfkesine kurban etmemesine bağlıdır!
Özür haberi Baba yumruğuna benzedi
Başbakan’ın sinirlerine hákim olmakta zorlandığı belli. Üstelik çevresi de fevri çıkışlara çanak tutuyor. Akıl yoluyla hazar telafisi yerine yalan yanlış haberlerle yangına körükle gidiyor. Davos krizinde AA’ya "Peres Başbakan’dan telefonla özür diledi" haberini yazdırdılar. Dün ortaya çıktı ki, Peres özür dilememiş, "Üzgünüm" demiş.
Başkasını bilmem ama yaşım tuttuğu için bu işgüzarlık bana 1977’deki Süleyman Demirel haberini hatırlattı. O tarihte Kıbrıs nedeniyle Türkiye’ye ambargo uygulanıyordu. ABD Başkanı Carter ile görüşmesi sırasında Demirel’in kızarak önündeki masaya yumruk attığı haberi AA tarafından geçildi. Tabii ki birkaç gün içinde -tıpkı Peres’in özür meselesinde olduğu gibi- işin gerçeği anlaşıldı, şişirme haber en fazla yalakalık yapılmak istenilen lidere zarar verdi.