ANKARABAŞLIK sıkıcı bir iktisadi yazı izlenimi verebilir. Sıkıcı olmama sözü veremem. Ama teknik yazmayacağım.
AKP, Deniz Feneri ve yardım skandalında neden bu kadar öfkeli?
Bir haftadır çok yanıt okudunuz.
Benimse yanıt değil ilave sorularım var.
Etrafınıza danışın, sorun, soruşturun bakalım:
1) Mahallenizde belediyeden erzak, kömür vb. yardım alan var mı?
2) Mahallenizde AKP çizgisinde bir dernekten yardım alan var mı?
3) Mahallenizde AKP’li belediye tarafından işe alınan var mı?
Eğer İstanbul’da, AKP’nin kazandığı bir bölgede yaşıyorsanız... Bu üç soruya alacağınız "Evet, var" yanıtının çokluğuna şaşırmayın. Sistem belli.
Diyelim ki, muhafazakár ve sosyal duyarlılığı yüksek bir ailesiniz. Kendi çizginizdeki dernek aracılığıyla hayır işliyorsunuz... Üstelik partinize seçmen kazanıyorsunuz.
İşte Deniz Feneri bu sahte cennetin duvarındaki çatlaktır. Mumun -pardon fenerin- sadece dibine ışık verdiğine kanıttır. Havuzdaki deliktir.
Mesele basit bir vurgun olayı değil, siyasi sistem iflasıdır.
Ya bağışların arkası kesilirse -ki öyle- yerel seçimde ne olacak?
Bence AKP’nin kızgınlığı ve telaşı bu yüzden!
* * *
Gelelim başlıktaki teknik tarife... Aslında çok karışık değil. Gençken maaşınızdan, ücretinizden prim kesilir. Yaşlılıkta, zor gününüzde karşılığı ödenir.
Bir de prim ödemenize gerek kalmadan yardımınıza koşan vakıflar, dernekler vardır.
Kızılay gibi, yardım kuruluşları gibi... Hükümet prim ödenen sosyal güvenlik kuruluşlarına -haklı olarak- düzen ve intizam getirmek için elinden geleni arkasına koymuyor.
Yasalar, mali planlar birbirini kovalıyor. Ama prim ödenmeyen sosyal güvenlik nedense radardan kaçıyor... Hiçbir düzenlemeye gidilmiyor. Siyasetin para musluklarının kesilmesinden korkuluyor.
Mesele bu kadar açık!
Hırsız bizdense yazanı döveriz
HER sabah olduğu gibi Genel Yayın Yönetmenim Ertuğrul Özkök’le konuşurken... Muhafazakár basının Deniz Feneri davasında "Çanakkale Geçilmez" savunmasına dikkatini çektim.
Özkök, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’den mülhem bir espri yaptı:
- Yok abi öyle de değil. Hırsız bizdense yazmayız, yazanı da döveriz diyorlar.
Üstelik karşı mahalledeki pozisyon yanlışlığı bu kadarla da kalmıyor.
Sanıyorlar ki, bize emir geliyor; yazıp çiziyor, konuşuyoruz. (Belki bu kadar yanılıyorlar, belki de kontrolü kolay olsun diye böyle örgütlenmemizi istiyorlar.)
Mümkün değil. Çünkü çalışan bir model değil.
(Şimdi yazacaklarımı Zaman, Yeni Şafak ve Vakit üzerine alınmasın. Çünkü bu gazeteler AKP iktidarından önce de aynı çizgideydi... AKP gitse de değişmezler diye düşünüyorum.)
Ancak ortada bir de Sabah örneği var ki, düşman başına. Tiraj, ilan ve itibar kaybı yarış halinde. İntihar eğilimi taşımayan hiçbir yayın organı Sabah’ın konumuna düşmek istemez.