Paylaş
DÜN küçük kızımın karnesini aldığı okula giderken düşündüm ki...
Her yıl aynı rutini takip etmek, eğitim için yeterli mi acaba?
Sonra 1996 yılında kızımın ikinci sınıftaki karne gününü hatırladım...
O tarihteki Başbakan Mesut Yılmaz'ın siyasi mesaisi, Anayol'daki ortağı Tansu Çiller'i Refah Partisi'nin de yardımıyla Yüce Divan'a yollama planından ibaret değil miydi?
Okulların 1997 karnesi, 28 Şubat'ın askeri brifinglerine rastladı...
Yüce Divan şantajına dayalı Refahyol hükümeti, küçük kızımın dördüncü sınıfa geçtiği günlerde yıkıldı...
1988, Yüce Divan açısından sakindi... Ama hemen ertesi yıl, yani kızım beşinci sınıfa geçerken merkez sağın iki gülü Yılmaz ve Çiller, CHP korkusuyla Meclis komisyonlarında birbirlerini aklayarak seçime koştular.
Sandıktan çıkan MHP, şimdi ikisini de Yüce Divan'a yollamaya çalışıyor.
* * *
Küçük kızımın rutini belli, galiba siyasetin de öyle...
Kızımın karnesi ne yazık ki aldığı eğitimin değil sınavlarda gösterdiği performansın aynası... 1996 yılından bu yana kurulan koalisyonların işbaşında kalabilme süresi ise hükümetlerin iktidarının ölçüsü...
1996'da işbaşına gelen hükümet, aynı yıl bozuluyorsa... 1996'da kurulan hükümet ertesi yıl kuyruğuna teneke bağlanarak uğurlanıyorsa...
1997 ortasında kurulan hükümet, 1998 sonbaharında yolsuzluk iddiasıyla düşürülüyorsa... 1999'da sandıktan çıkan hükümet, ilk yılını doldurduğu günlerde yine ‘‘temizlik’’ adına temelden sarsılıyorsa...
Öğrenemeyen, eğitilemeyen siyasetin özrü ortada...
* * *
Siyaset mühendisleri bu ülkede yıllardır merkez sağın birleşmesi, olmazsa iki liderin teke indirilmesi için gayret harcadı...
Son 20 yıldır toplumun vicdanını kanatan yolsuzluk ve vurgunlar, merkez sağdaki hesaplaşmada cephane olarak kullanıldı...
Siyaset mühendislerinin, belki de vatandaşla paylaştıkları tek gerçek işte bu siyasi pislikler oldu. Ancak her defasında bu pislikler iktidar değişikliğiyle birlikte halı altına süpürülünce, sistem partilerine inanç kalmadı, seçim sandıklarından radikal partiler zaferle çıktılar.
* * *
Anlaşılan MHP, namus söylemiyle iktidara gelip merkez sağın sarışın lideriyle ortaklık kuran Refah/Fazilet çizgisinden ders almış gibi...
Merkez sağ ile bu çanaktan beslenen akbabaları mutlu eden saadet zincirinin son halkası olmak istemediğini ortaya koyuyor...
Son seçim sonuçlarına bakılırsa, merkez sağın yediği bu dayak, seçmenin yüzde 80'ini -haydi memnun etti demeyelim ama- pek ilgilendirmiyor...
Siyaset mühendisleri ne derlerse desinler, seçmenin káhir ekseriyeti merkez sağdan umut kesti. Ama MHP de bataklığı kurutmadan, sadece yıpranmış iki lideri Yüce Divan'a yollayarak umut haline gelemez, onu da bilin...
* * *
Türkiye'de artık kimse ‘‘siyasi temizlik’’ bahanesiyle ‘‘rakip partinin liderinin tasfiyesi’’ operasyonunu yutmuyor...
MHP'nin şimdilik başarıyla yürüttüğü politika, son tahlilde rakiplerin tasfiyesi olmazsa yıpratılmasıyla sınırlı kalmaya mahkûmdur.
Yıllardır vatandaş, hep aynı iddialarla, manşetlerle uyutuldu:
- Filanca lider trilyonlar götürdü...
Yok yahu, tek başına taşıması zor olmadı mı? Yanında hiç işadamı, bürokrat, bakan, medya mensubu yok muydu?
Neden onları da saymıyorsunuz?
Yoksa iktidar değişince, aynı kurulu tezgáhı kullanmak üzere korumak mı istiyorsunuz.
O yüzden Anayasa değişikliği, Yüce Divan, hepsi hikáye... Suçlanan liderin yanında ikinci bir isim yoksa bilin ki, o soruşturma da çıkmaz sokaktadır... Dostlar alışverişte görsün hesabıdır, MHP de yıllardır alıştığınız, bildiğiniz yoldadır...
Paylaş