Paylaş
DOKUNULMAZLAR vardı, artık yoklar...
Egebank soruşturmasının eski patronları da kapsayacak şekilde genişletilmesi, önde gelen işadamlarının polis sorgusuna alınması kamuoyu vicdanını kanatan ikiyüzlülüğün, çifte standardın sona erdiğine işarettir... Hatırlayın, bu ülkede sayısız temizlik operasyonu umutla başladı, hüsranla tamamlandı... Çünkü geçmiş hükümetler istisnasız olarak;
1) Soruşturmaları hırsızlara karşı değil aslında rakip parti veya lidere dönük propaganda malzemesi toplamak amacıyla kullanmak istedi...
2) Yolsuzluğa karışan ama kendilerine yakın işadamları ve bürokratları himaye ederek soruşturmadan sonuç alınmasını engelledi.
Böylece her iktidarın ‘‘dokunulmaz’’ ilan ettiği hırsızlar türedi...
Hatta kimileri becerikli çıktı, her iktidarın adamı sıfatını hak etti.
* * *
İşte bu yüzden Murat Demirel'in Egebank soruşturması nedeniyle gözaltına alınmasının yarattığı heyecan yaşanırken bu köşede aynı bankanın geçmişini gündeme getirdik (10 Ekim 2000).
Derdimiz bu kez ne kadar derine inileceğini anlamaya çalışmaktı...
Elimizde yeminli murakıp raporları ve daha da önemlisi bankanın yeni sahibi Murat Demirel'in 15 Mart 1999 tarihli ve Hazine Müsteşarlığı'na yönelik mektubu vardı. Demirel Egebank'a el konulmadan 9 ay önce bankanın eski sahipleriyle mali ilişkileri hakkında şu ihbarda bulundu:
‘‘* İhlas ve Bayraktar Grubu: 1988 Mayıs tarihi itibarıyla bankanın iki ana hissedarı Bayraktar Grubu ve İhlas Grubu, bankanın yaklaşık 2/3 (üçte iki) oranındaki aktifini çok değişik yollarla ve kendi çıkarlarını öncelikli tutarak kullanıyorlardı. Yönetim Kurulu Başkanı olduktan sonra ilk günden itibaren bu uygulamalara karşı adeta bir mücadele başlattım. (...) İhlas Grubu kredilerinin faizlerini çok kısa sürede artırdık ve TL kredilerine dönüştürdük. (...) İhlas Grubu patronu ve oğlunun şahsi kefaletlerini aldık. (...) Hesap edilen faiz ve farklarıyla rakam 120 milyon doları geçiyordu. Tüm bu çalışmalar sonucunda grubun sonuçta bu miktarı bankamıza aksatmadan sağlıklı biçimde ödemesi için de her ay 5 milyon dolar ödemesi öngörülen bir borç ödeme protokolü yapılmıştır...’’
* Balli Grubu: Bu grup bir bakıma Bayraktar Grubu ile özdeşleşmiştir. Biz ilk günden itibaren kullandıkları kredilerin faizlerini yükselttik. Büyük miktarda teminat mektubu kullanıyorlardı ve komisyon oranları bindelerle tespit edilmişti. Biz bu oranları yüzde 8-9'lara çıkarttık. Kesinlikle yeni kullanım yaptırmıyoruz. Mayıs 98'den itibaren büyük oranda risklerini kapattılar.''
* * *
Telefonla, elektronik postayla veya yüz yüze yaptığımız görüşmelerde hep aynı soruyu yöneltiyorsunuz: ‘‘Bu kez sonuna kadar gidilecek mi?’’
Sorunuza başka sorularla yanıt verelim...
Diyelim ki Murat Demirel'in siyasi hamisi emekliye ayrılınca dokunulmazlığı kalmadı... Peki ya diğerleri? Eğer o işadamları da korumasızsa, yıllardır arkasına saklandıkları siyasi parti ve liderlerin de gücünün azaldığı anlamına gelmez mi?
Demek ki temizlik için koşullar eskisine göre daha uygun...
Hiç değilse bu kadarını söyleyebiliriz.
KARŞI GÖRÜŞ-KATKI
‘‘Öncelikle şunu belirtmek isterim ki Deniz Hoca çalışkanlığı, dinamizmi ve fedakárlığıyla ondan ders alan herkesi büyüleyen ve herkes tarafından saygı gören bir hocadır. Onun hocalığına karşı sarf ettiğiniz sözler beni derinden yaralamıştır. Sizden ricam Deniz Hoca ile girdiğiniz polemiğe karşılıklı olarak son vermeniz... Size soruyorum:
Sizin patronunuz size gazetesinde yazmanız için ricada bulunsa ve sizin de patronunuzun bankasında çalışmak zorunluluğunuz (piyasayı daha yakından izleyebilmek için) varsa kötü olduğunu düşünseniz bile o gazetede yazar mıdınız? Lütfen düşünün.’’
(E.İ.)
YANIT: Düşündüm efendim, yanıtım hayır... Ben patronun bankasına, o da benim yazılarıma karışmıyor, doğrusu da bu.
Yaşamınızı hangi çıpanın etrafında kurduğunuz çok önemli. Patronun bankasında çalıştığınız için yazıyorsanız Deniz Gökçe'nin düştüğü ‘‘fedai’’ konumu kaçınılmaz kaderdir. Teşekkür ederim ama kalsın...
Paylaş