Enis Berberoğlu: Mücadelenin muhasebesi

Enis BERBEROĞLU
Haberin Devamı

DEMOKRASİ heveslisi ama acemisi rejimlerin temel çelişkisi, çoğunluğu marjinal ama baskın taleplere karşı koruma pratiğinde ortaya çıkar...

Mesela necip milletimizin köktendincilik de dahil her türlü radikal akıma karşı olduğundan kuşku duyan ya paranoyaktır veya rejimi siyasi hedefleri doğrultusunda deforme etmek isteyen kötü niyet sahibidir.

Dolayısıyla rejim bekçilerinin işi sanıldığı kadar zor değildir.

Çünkü; 1) İrtica veya bölücülük türü tehditler bünyesel değil dayatma kaynaklıdır. Halk nezdinde taraftar bulmaları zordur. 2) Kimi zaman silahlı terör boyutu kazanan rejim muhalifi bu dayatmalara karşı şiddet kullanımı en azından kamu vicdanı açısından meşrudur...

İşte demokrasinin kara deliği de tam bu noktada yatar...

Sapla samanı ayırma gayretini esirgeyen, tek tip toplum reçetesini radikal akımlara karşı ilaç sayan yönetimler, zaman içinde ve belki de farkına varmadan demokrasi kulvarını terk eder...

Oysa şiddeti sınırlı ve sadece gerektiğinde kullanmayı ilke edinen yöneticiler, aynı tür mücadele sırasında en geniş halk desteğini arkasında bulur, demokrasinin temel nimetinden yararlanır.

Yarım asrı bir askeri darbeden diğerine sürüklenerek geçiren, haritasının bir parçasında yaklaşık 20 yıldır ayrı hukuk uygulayan Türkiye sizce hangi kategoriye yakındır, bir düşünün isterseniz.

* * *

Kamu görevlilerinin şiddet kullanma merakı, bildiğimiz kadarıyla en az iki dilde yeni bir kavram yarattı...

İngilizce ve Almancada ‘‘tetik meraklısı’’ deyimi gereksiz şiddet kullanan asayiş güçlerini eleştirmek için kullanılır.

Bizde ise tetik düşürmek ancak övgü vesilesidir, memurun devletini ne kadar sevdiğini (ya halkını?) ispatının ölçüsüdür.

İşin garibi, şiddete tapanların planlı icraatına zemin hazırlamak amacıyla sürekli devleti güçsüz gösterme çabasına girmeleridir.

Kendinizi yabancı diplomat veya fonlarını Türkiye'de (örneğin İMKB'de) değerlendirmek isteyen küresel şirket yöneticisi yerine koyun...

Yaklaşık bir aydır Türkiye hakkında çıkan haberleri, en resmi ağızların çizdiği tabloyu düşünün: Devleti mürteci ve bölücü memurların işgaline uğramış, hükümet ve ordusu arasında dini bir cemaat yüzünden çatışma yaşanan, belki de yeni bir darbeye giden ülke...

Bu ekonomiye para yatıracak enayi çıkar mı?

* * *

Bugünlerde her türlü siyasi gelişmenin para piyasalarına etkisini ve milli muhasebe açısından kár-zararını hesaplamak çok moda...

Gelin biz de irtica tartışmalarının mali analizini yapalım.

Yılbaşından itibaren uygulanan programın ana fikri, dış kaynak girişi (kısa vadeli sermaye hareketleri) sayesinde faizleri düşürüp Hazine'nin yükünü azaltmaktı. Ancak bugüne kadarki faiz düşüşü sadece Hazine'nin borçlanarak ekonomiye kazandırdığı dövizler sayesinde yaşandı. Sonbaharda yeniden dış kaynak girişinin başlayacağı umutları mevcuttu.

Eğer -yine moda deyimiyle- imaj kaybı yüzünden yabancı yatırımcılar Türkiye'ye para yollamakta gecikirse;

1) Borsada yükseliş bekleyen yüz binlerin umudu başka bahara kalacak. 2) Hazine dış borç ararken muhtemelen daha yüksek faize katlanacak. 3) Aynı şekilde iç borç maliyeti yükselecek...

Hazine faizinin 10 puan artmasının ekonomiye net faturasının 3 milyar dolar olduğunu hatırlatalım, gerisini yarına bırakalım.

Karşı görüş-Katkı

‘‘Son dönemde gericilerden yana tavır koymanız anlaşılır gibi değil. Bunların ne kadar tehlikeli olduğunu anlamak için ne tür bir somut delil arıyorsunuz. Yaşamadınız mı 28 Şubat öncesi süreci? Hollanda'da yaşıyorum. Aklınıza gelen her şey serbest. Ancak her ülkede olduğu gibi burada da ayrımcılar ve faşistler var. Bunlara karşı devlet organlarında ve basında çok güzel bir birliktelik sergileniyor. Hiçbir şekilde basın bildirileri duyurulmuyor, devlet katında kadrolaşmayı bırakın, temizlikçi olarak bile girmeleri mümkün değil. Bunlar din savaşının ve faşist dönemin acısını çok derinden yaşamış insanlar olarak sonuçta bu uygulamayı yapıyorlar.’’ (İsimsiz)

‘‘Demokrasi güçleri ve iş dünyası açısından Avrupa hedefinin daha hayati olduğu çok başarılı bir tespit...’’ (M.Ş)

‘‘Türkiye'de maalesef siyasi muhaliflerin başına gelenler, demokrasi ve hukuka ters düşse bile ‘oh olsun' diyerek savunuluyor. İnşallah bunları aşarız ve hakikaten demokrasi ve hukuku savunan insanların sayısı artar.’’ (M.A.Ü)

Yazarın Tüm Yazıları