SON lafı baştan edelim, gerisini meraklısı okusun. Uzman görüşüm şudur ki; Kurtlar Vadisi'nin gösterildiği salonun önünde çok değil bir hafta siyasi örgütlenme yapılsa, bu memlekette devrim olur, ihtilal yapılır, şeriat gelir... Kafanıza, keyfinize göre, artık hangisini isterseniz.
* * *
Siyaset basit, hatta ilkel sembollerle kitleye iner. Siz bakmayın 12 Eylül öncesi gençliğin 42 ciltlik Lenin koleksiyonuna, alfabeye sığmayan örgüt adlarına, "Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman" kıyasına. Zaten 40 kişi kaldık, hepimiz birbirimizi biliriz. O tarihte safımızı kitaba, kökene, sınıfsal konuma göre değil Soğuk Savaş coğrafyasına uygun tuttuk: ABD'den hazzetmeyen sola kaydı, Rusya'dan korkan ülkücü oldu, benim gibi ortada sıkışanlar CHP'yi seçti.
* * *
Bizim oyun 12 Eylül'de bitti, küresel haritadaki Büyük Oyun'da Sovyetler yenik düştü. Darbe bizim kuşağı silindir gibi ezdi geçti, üstüne bir de tek kutuplu dünya geldi. Neticede gençlerle yapılan sokak/miting siyasetine ilgi kayboldu. Yaşlılıkla bir türlü barışamayan bazı mütefekkirler sanki çok mühim laf ediyorlarmış gibi, "Şimdiki gençler apolitik, ot gibi" masalını uydurdu. Aslında siyasetin, artık amele ve tetikçi ihtiyacı duymadığından gençleri dışladığını herkes unuttu.
* * *
"Çılgın Türkler" kitabını kızım Dilara'nın elinde görmem ilk işaretti, itiraf edeyim ki atladım, önemini kavrayamadım. Ama Kurtlar Vadisi'ni daha ilk gün izleyen 15 yaşındaki 2 kuzen salonun hissiyatını, alkış ve gözyaşını anlatınca bu kez uyandım. Çünkü bendeniz 30 yıl önce bu coşkunun yarısı kadar siyasi dolduruşla yüzlerce kişiyi forum salonuna doldurdum, yazıya-afişe çıkardım ve dahası da var. O yüzden tecrübeyle sabittir ki, Kurtlar Vadisi gençliğini mobilize etmeye 1 hafta yeter de artar bile.
* * *
Darbeler Türk siyasetinde radikalleri ayıklar, merkezi güçlendirir. Merkezin çekim gücü 2001 kriz rüzgárını arkasına alıp, sistem karşıtı konumlanan AKP'yi bile terbiye eder. Ama hayat her defasında siyasi atomizasyonu dayatır, merkez dağılır. Yine aynısı oluyor. Siyaset dipten, yani gençlerle ısınıyor. Kurtlar Vadisi'nin karanlık sinema salonları, siyasetin kara deliği haline geliyor. Bugün merkezin hákimi AKP'de toplanan hazır oy bloklarını yutuyor.
"Yine abarttı" diyecekler, "Sinemaya gitmekle siyaset mi olurmuş!" diye dalga geçecekler. Oysa abartsam "Kurtlar Vadisi Partisi kurulsun" diye yazardım, ahir yaşta polemikçi köşe sahibi bile olabilirdim. Ey kıymetli yaşdaş yoldaşlarım; zamanında kantine afiş asıp, dibine çöküp, türkü çığırıp siyasi mesai saydığınızı ne çabuk unuttunuz.
O gün nüfusun dörtte üçü köylüydü, düşman beydi, ağaydı. Bugünse gençler ABD'nin Irak işgalini canlı yayında izliyor, kızıyor, sadece Kuzey Irak kaynaklı sandıkları terör yüzünden Türk ve Kürt gençlerin tabutları başında ağlıyor. Beyaz Perde'de Polat'ı gördüğünde alkış tutarak, Türk askerini aşağılayan Amerikalıyı ıslıklayarak saf tutuyor, rengini belli ediyor.
Okulda siyasetle, sinemada siyaset hakikaten o kadar farklı mı?
12 Mart ve 12 Eylül gençliğini sürükleyen film veya romanlar yok muydu?
Eğer vardı diyorsanız, kabul etmeliyiz ki, bugünkü gençlerin rol modeli, düşmanı, kahramanlık formatı farklı. O yüzden gelecek seçimi Kurtlar Vadisi prototipine bayılan gençleri sandığa çekebilen parti veya partilerin kazanacağı da belli.
Ama önemli bir uyarımız var: Sadece taklit ve racon tekrarı belki iş yapabilir ve fakat yetmeyecek.
İktidar kapısı seçmeni Vadi'deki kurtlara yem olmayacağına ikna edebilen siyasetçi için açılacak.
Çakır neden Irak’ta yok?
HALKIMIZ eşkıyaya bayılır. "Hangi romanı okudun?" diye sorsanız tamamı "İnce Memed" der. Kurtlar Vadisi'nde Çakır'ı canlandıran Oktay Kaynarca eşkıya geleneğini, mükemmel oyunculuğuyla zirveye taşıdı. Hakiki ve sevimli bir haydutu oynadı, dizide nedense erken öldü, devam filminde hiç rol verilmedi. Geçenlerde "Neden filmde yoksunuz?" diye sordular, çok doğru bir yanıt verdi: "Öyle ABD, Irak gibi konular, Çakır'ın meselesi, savaşı değil." Çaresizlikten dağa çıkmış eşkıya tasviri gösterip, devlete çöreklenmiş çeteleri aklamaya çalışanların yalanına kaynağından tekzip geldi.
Kadir Bey çalışmasa diyorum
İSTANBUL'a kar baskını sırasında herkes hakkını teslim etti, "Belediyenin iyi çalıştığı" yazıldı, çizildi. Kar kalktı altından çukurlar çıktı, yine köstebek gibi her yer kazılır oldu, bir kilometreyi yarım saatte gitmeye başladık. Aklım karıştı, "Acaba kar sırasında belediye çalıştığı için mi, yoksa çalışamadığı, sağı-solu kazamadığı için mi rahat ettik?" diye. Eğer ikinci şık doğruysa şehir efsanemiz, korkulu rüyamız Kadir Topbaş Bey insaf etsin ve çalışmasın da okullar açılırken trafikte çıldırmayalım.