KanadoÄŸlu: Susurluk cezaları olayı çözmedi

ANKARASUSURLUK davası kritik viraja 2001 yılı şubat ayında girdi.

Susurluk sanıklarına ceza yağdıran DGM’nin kararı, Yargıtay 8. Ceza Dairesi tarafından bozuldu. Dosyanın DGM’ye geri yollanması ve davanın yeniden görülmesi anlamına gelen bu karara Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı itiraz etti. Yargıtay Ceza Kurulu, Savcı’ya hak verdi. Susurluk çetesine -İbrahim Şahin dahil- cezaevi yolu gözüktü.

Bu Savcı kimdi biliyor musunuz? Sabih Kanadoğlu.

Dün hem "geçmiş olsun" demek, hem de o günleri kendisinden dinlemek için aradım.

- 2001 yılında Susurluk dosyası Yargıtay’da görüşülürken siz devreye girdiniz...

- Tabii. 8. Ceza Dairesi, DGM’nin kararını iki usul noktasından bozmuştu. Bozma sebebi olarak gösterilen gerekçelere hiç katılmadım. Bunun olayı zamanaşımına götürmesi endişem vardı. Ve onun için Yargıtay Başsavcısı sıfatımla Ceza Genel Kurulu’na itiraz ettim, dairenin kararı kaldırıldı.

- Çok hızlı karar verildi, öyle değil mi?

- Tekrar daireye gönderdi ve daire bunu onadı.

- Böylece cezaevi yolu gözüktü.

- Evet. Sonra daire onayınca hüküm kesinleşti. Öylece cezaevine gitme noktasına geldiler.

- Ama bugün sizi Susurluk hükümlüleri ile aynı organizasyon içinde göstermek isteyenler var.

-
Bunun yorumunu herhalde kamuoyuna bırakmak lazım. Söyleyecek bir şey yok. Zaten "rencide oldum" deyişimin nedenlerinden biri de budur.

- Susurluk çözülseydi...

- Bakın hele bugün olay daha da bir netlik kazandı. Yani sorun, Susurluk olayının gerçek soruşturma içerisine alınmamasıdır. O altı kişinin 6’şar yıl hapis cezası alması bu olayı çözmedi. Bilakis daha çok karanlık içine götürdü. Yüzde yüz biliyorum, dosyayı okudum. Siz dokunulmazlıkları kaldırmazsanız, siz bürokratlara ilişmezseniz ve sadece o dar çevre içinde çözmeye çalışırsanız bu olayın aydınlanması mümkün değil. Ve öyle kaldı. Eğer Susurluk çözülseydi o tarihte, herhalde bu olay, bu aşamaya da gelmezdi, bu boyutlara da ulaşmazdı. Yalnız olay geçmiş değil.

- Hálá devam edebilir, çözülebilir.

- Tabii efendim. Hiç kuşku yok. Elbette.

Araçtan teknik takip mümkün mü?

SALI günü bu köşede CHP Lideri Deniz Baykal’ın telekulak olayına duyduÄŸu haklı güvensizlik iÅŸlendi. Baykal’ın kuÅŸkularına kanıt gösterdiÄŸi örnekler arasında Anayasa Mahkemesi BaÅŸkanvekili Osman Paksüt vakası da vardı.Â

Deniz Baykal, Osman Paksüt’ün kendisi ve eşinin takipteki polis aracından izlendiği/dinlendiği yönündeki iddiasının o tarihte İçişleri Bakanı ile Emniyet yöneticileri tarafından yalanlandığını hatırlattı. Ancak daha sonra Paksüt’ün dosyasını takip eden Savcı’nın dinlemeyi tespit ettiğini vurguladı, AKP iktidarını ve polis şeflerini doğru söylememekle suçladı.

Baykal’ın bu ithamına polisten itiraz geldi.

Güvendiğim bir dostum dedi ki:

- Paksüt’ün dinlenmesi ile o gün olay yerindeki aracın hiçbir alakası yok. Dinleme mahkeme kararıyla İstanbul’dan doğrudan yapılmış olabilir. Ayrıca şu kadarını söyleyeyim: Poliste araçtan teknik takip imkánı yok.

Yani hem dinleme var, yani Paksüt çifti haklı.

Ve fakat Emniyet de doğru söylüyor olabilir mi?

Bence mümkün.

AB tekeli

SEÇİMDEN bu yana AB heves ve mesaisi Çankaya Köşkü’nün tekelindeydi. Ama Egemen Bağış’ın atanması, AB hedefini eski ve asli adresine geri taşıyor. İnisiyatif yeniden Başbakanlığa geçiyor.
Yazarın Tüm Yazıları