ANKARA GALİBA bazı basit sözcük ve/veya unvanların anlamını yeniden düşünme zamanı geldi.
İlk dersimiz savcı unvanı.
Dün Türk Dil Kurumu sözlüğünde "Savcı" başlığında yazılanı tekrar okudum. Diyor ki; "Devlet adına ve yararına davalar açan, kamu haklarını ve hukuku yerine getirmek üzere yargıç katında sanıkları kovuşturan görevli, müddeiumumi."
Sanırım bu son sözcüğü gençler pek anlamaz. "Müdde-i umumi", kamu adına iddiada bulunan demek. İngilizcesi (Public Prosecutor) veya Almancası da (Staatsanwalt) aynı anlama gelir.
Yani savcının işi kamu adına sormak, soruşturmak, iddiada bulunmak.
"Yetkili organlar" ifadesi herhalde süs diye konulmadı. Başbakan halkına her sabah pencereden bakarak, yoldan geçene sorarak danışacak değil ya... Meclis’in meydan mitinginin yerini alması, bağımsız yargının lince tercih edilmesi bu yüzden.
Başbakan’ın hükümeti de, Yargıtay Başsavcısı da aynı milli iradenin eseri, egemenliğin parçası. Arada düşmanlık, husumet, rekabet doğması/yaşanması eşyanın tabiatına aykırı.
Tabii eğer milli iradenin yetkili organlarının birisini diğerine üstün saymıyor... Yasama, yürütme ve yargının güçler ayrılığına yürekten inanıyorsanız... Peki aksi halde ne olur? Yargıç, savcı ve avukatların Hitler’e yemin ettiği günlere döneriz.
Yasama, yürütme, yargı tek elde toplanır, adı diktatörlük olur.
* * *
O yüzden 7’den 70’e herkesin tercih zamanı yaklaşıyor.
2) İstenilen cezayı haksız ve yersiz bulabilirsiniz. (Şiddeti savunmayan partilerin kapatılmasına, siyasi yasağa karşıyım.)
Ama aynı Savcı’nın sırf iddianame hazırladı diye siyasi/medyatik lince uğramasını çok tehlikeli buluyorum. Çünkü Savcı’nın güç aldığı kaynak milli iradenin kendisidir.
Sizin, benim hakkımız, hukukumuzdur. Hukuk önce bana lazımdır!
Parti kuran başkanlar
BU köşede parti kuran belediye başkanları listesini yazdım. Recep Tayyip Erdoğan dahil çok isim sıraladım ama sadece Murat Karayalçın analizini yollama nezaketini gösterdi:
"Sevgili Enis Bey,
9 Mart günlü yazınızda yer alan ’Parti kuracak kadar güç kazanan başkanlar’ biçimindeki ifadenin mali ve maddi zenginliğe de işaret ettiği izlenimini aldım ve içimden bununla ilgili değerlendirmelerimi bir karşılaştığımızda Enis Bey’e söylerim dedim. Ancak yazınızda ayrıca ’tarihe dipnot’ düşmek istediğinizi belirttiğiniz için değerlendirmemi yazılı olarak ifade etmenin daha uygun olacağını düşündüm. Önce emekli maaşımın dışında hiçbir gelirimin ya da akarımın olmadığını belirtmek isterim. Ayrıca eşimin üzerine kayıtlı konutla olan dolaylı ilişkinin dışında hiçbir mal varlığım da bulunmamaktadır. Yazınızdaki güç kazanma ifadesi mali ve maddi açıdan değil de siyasi açıdan kullanıldıysa, o gücü de, 1995 yılında, hiçbir zorunluluğum olmadığı halde Başbakan Yardımcılığı’nı, Dışişleri Bakanlığı’nı ve SHP Genel Başkanlığı’nı bırakarak SHP-CHP birleşmesi için kullandığımı anımsatmak isterim. SHP’nin 2002’de yeniden açılmasında kurucu genel başkanlık görevini üstlenmem, sevgili Erdal İnönü’nün 2001 Kasım’ında bir parti kuruluşunda yer almayacağını açıklamasının yol açtığı özel bir durumdan kaynaklanmaktadır ve sanırım söz konusu yazınızda kullandığınız tahlilin tümüyle dışında bir durumdur.