Paylaş
BAŞLIĞA bakıp yanlış izlenime kapılmanızı istemeyiz. Başlık olarak seçtiğimiz sorunun yanıtını biz de bilmiyoruz. Sadece son valiler kararnamesi nedeniyle gözden kaçan çok önemli bir ayrıntıya dikkatinizi çekmek amacını taşıyoruz.
Dünkü Resmi Gazete'de yayımlanan valiler kararnamesi ile İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir Ardahan Valiliği'ne atandı. İstanbul gibi megaköyün emniyetinden sorumlu, 20 bin polisin patronu konumundaki polis şefinin daha önemli göreve atanacağı beklentisi gazete sütunlarına, TV yorumlarına zaten yansıdı. Ama, İstanbul polis atamalarını tamamlayan karar dün sabah saatlerinde Anadolu Ajansı'ndan geçti:
‘‘Emniyet Genel Müdürlüğü'nden alınan bilgiye göre, İçişleri Bakanlığı onayıyla;
İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Niyazi Palabıyık Erzurum'a.
İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Atilla Çınar Malatya'ya.
İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Ercüment Yılmaz Bayburt'a.
İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Ercüment Özbeyli Rize'ye.
İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Hamdi Dilaver Yalova'ya vekáleten atandılar.’’ (Anadolu Ajansı, 28 Temmuz 2000).
* * *
Özetlersek, İstanbul'da bir gecede altı koltuk birden devrildi. Emniyet Müdürü Hasan Özdemir ve 5 yardımcısı aynı anda başka görevlere atandılar.
Oysa daha önceki atamalarda en azından nezaket gereği yeni emniyet müdürünün göreve gelmesi ve kendi ekibini kurması beklenirdi.
Peki bu kez bu kadar acele neden?
Akıllara hemen 2000 yılbaşından bugüne İstanbul polisinin hedef alındığı üç ayrı dosya geliyor ister istemez.
Hizbullah operasyonunda İstanbul polisinin erken açıklama yaptığı eleştirileri kamuoyu önünde olmasa bile emniyet camiasında tartışıldı.
Uğur Mumcu-Bahriye Üçok ve Muammer Aksoy cinayetlerinde ele geçirilen sanıkların gerçek failler olmadığı tartışmaları uzun süre gündemde kaldı.
Son olarak CNN Türk'te yayınlanan karakolda dayak görüntüleriyle kamuoyunda büyük tepki uyandıran polis amiri görevden alınmadı.
* * *
Bu dosyaları neden hatırlattığımıza gelince... Eğer İstanbul polisi bu dosyalardaki bazı yanlışlar nedeniyle dağıtıldıysa... Dosyaları da yeniden tartışmaya açmak gerekmez mi?
KARŞI GÖRÜŞ/KATKI
‘‘Tarihinin hiçbir döneminde KKTC'de memur maaşları TC'den gelmemiştir. Memur maaşları yerli bütçeden karşılanıyor. KKTC'nin maaş alanlara ödediği, aylık toplam 11 milyar civarındadır. Maliye'nin sadece gümrük kapılarında topladığı gümrük vergilerinin toplamı aylık yaklaşık 25 milyar civarındadır. Görüldüğü gibi memur maaşları çok rahat yerel kaynaklardan karşılanabilmektedir. TC'den gelen paralar, kendine yağ çekecek, kendi çıkarlarını ön planda tutacak yöneticilerin seçilmesine ve lüks hayat yaşamasına harcanmaktadır.’’
H.Ç.
‘‘KKTC'nin neden bu durumda olduğuna geriye bir dönüp bakarsak şunlarla karşılaşırız: 1) Devletten maaş çeken 40 bin kişi, 2) Suyun olmadığı bir ülke, 3)Ekonominin olmadığı, kendi ulusal bankalarının battığı bir ülke, 4) Yatırımın yapılmadığı bir ülke, 5) Özel sektörün bittiği bir ülke, 6) En önemli sorun ise Kıbrıs sorunu. Peki bunları acaba kim yarattı? Sadece bizim siyasilerimiz değil, bunu Türkiye'deki siyasi ve bürokratlar da yarattı.’’
D.S.
‘‘Türkiye Cumhuriyeti, siyasal ve ekonomik alanlarda güçlü ve saygın bir konuma gelemediği sürece, KKTC vatandaşlarının ayaklarına takılan her taşta Türkiye Cumhuriyeti'ni suçlamaları kaçınılmaz olur. Örneğin, Doğu Anadolu'dan aldıkları göçlerden yakınıyorlar, ekonomik güçlerini saklayabilselerdi bu göç onlar için işgücü anlamına gelebilir, mutlu bile olabilirlerdi.’’
Y.G.
Paylaş