Paylaş
Mutluluk resminde ücretli ve çiftçi
Ekonomi yazarlarının merakla beklediği ‘‘Gelirler Politikası’’, stand-by antlaşmasının zeminini oluşturan niyet mektubuyla birlikte açıklık kazandı. Dün sabah itibariyle artık herkes tablonun tamamını görebiliyor...
Ve ne kadar iyi niyetle bakılsa da, hatta özenle aransa da ücretli ve köylünün bu mutluluk resminde henüz yer almadığı kesin...
Dolasıyla kimse IMF ile antlaşma imzalandı ve her sorun çözüldü sanmasın... Asıl iş şimdi başlıyor. Üstelik işçi ve köylüyle pazarlık masasına oturacak hükümetin bu kez cebinde rüşvet olarak dağıtacağı trilyonlar yok... Aslında kredisinden başka hiçbir kozu yok...
* * *
Ekonomiyle yakından uzaktan ilgisi olmayanlar dahi herhalde Türkiye'de yakın geçmişin en iddialı istikrar paketinin açıldığının farkındadır.
Bu paketin geçmiş örneklerden farkı yazımında hemen hemen hiç ‘‘cek-cak’’ ekli fiiller kullanılmamış olması... Hükümet ‘‘yapılacak-edilecek’’ edebiyatı yerine önce gerekli adımları attı -belki de atmak zorunda kaldı- ardından IMF'ye başvurdu... Dün imzalanan stand-by'ın şartları açıklandığında kimsenin şaşırmaması bu yüzden... Çünkü IMF'nin hemen tüm talimatları çoktan yerine getirildi bile...
* * *
Ne var ki, ders kitaplarına geçecek kadar klasik bir patikadan ilerleyen bu operasyonun önündeki iki engel, ekonomik karardan çok iman gerektiriyor.
Çünkü yeni ekonomik programın sonuçlarını gelir kapıları olarak tarif edersek... Para sahibi faizinin ne olacağını, çalışanlar maaş veya ücretlerinin ne kadar artacağını, çiftçi de hasattan sonra cebine ne kadar gireceğini merak ediyor...
Bu üç göstergeden en azından bir tanesi için hemen herkes hemfikir... Bankalar mevduat ve kredi faizlerini enflasyonun düşeceği beklentisi uyarınca aşağı çekti... Peki ya ücret/maaş ve destekleme alımları... İşte işin o kısmı çok zor.
Diyelim ki bir işçi toplu sözleşme masasında pazarlığa otururken, ‘‘daha düşük enflasyon-daha düşük ücret artışı’’ modelini kabul etmek için kuru laftan daha ciddi kanıt arar... Günlük yaşamdan yola çıkarsak, ev sahibinin kirasını ileriye dönük ve düşük enflasyona göre artıracağından emin olmak ister... Kasabın-bakkalın veresiye defterinin farklı ve daha yüksek bir enflasyon hızıyla şişmeyeceği garantisini bekler...
Kısacası kazık yemekten korkar. Aynı gerçek çiftçi için de geçerlidir. Daha düşük taban fiyatını kabul etmesi için önce diğer fiyatların da düşüşe geçeceğinden emin olması zorunludur...
* * *
Oysa hükümet, çalışanlara ve çiftçiye verilecek zamları IMF'ye sunduğu niyet mektubuna koyarak kararlığını (veya belki de çaresizliğini) ortaya koydu. Niyet mektubunun 36 ve 37'inci maddelerinde asgari ücret ve memur maaş artışlarının gelecekteki enflasyon hedefi uyarınca yapılacağı sözü verildi. 40 ve 41'inci maddelerde tarımdaki destekleme alım fiyatlarına alt ve üst sınır konuldu. Ucuz tarım kredilerine kota getirildi.
Peki bu sözler tutulamazsa ne olur?
En kötüsü enflasyon hedefin biraz üstünde kalır. Ama programın sonuçları alındıkça çalışanlar ve çiftçiler başarısı kanıtlanmış politikalara uyumlu talepte bulunmaya başlar, ileriye doğru endekslemeye güven besler.
Ama ya hükümet çalışanlara ve tarım kesimine ‘‘hiç taviz yok’’ mantığıyla kavga çıkartırsa... İşte asıl o zaman bu programın geleceği karanlıktır. Çünkü bu iki kesim memleketin gerçek sahibidir. Ve onlar ikna edilmeden hiçbir program işlemez.
Paylaş