Paylaş
BUGÜN aslında mali piyasalardaki yüksek tansiyondan, faizler yüzde 200'e dayanmışken yine de döviz satın almayı tercih eden bankalardan söz etmek vardı... Ama tercihimizi bankacıların da yeni mekánı haline gelen hapishanelerden yana kullanacağız... Çünkü 75 erkek, 24 kadın TOPLAM 99 siyasi tutuklu ve hükümlü ölüm orucunun sekizinci gününe girdiler...
Zaten 30 gündür açlık grevinde olan hükümlü ve tutukluların önümüzdeki bir-iki hafta içinde sağlık durumlarında kalıcı bozulma yaşanacak, en geç bir ayda ölümler başlayacak.
* * *
Açlık grevi/ölüm orucu aslında eski ádet...
Yüzyılın başında İngiltere'de oy hakkı isteyen kadın hareketi öncüleri içeri düşünce tepkilerini açlık grevi ile kamuoyuna duyurmayı seçti...
Hindistan'da bağımsızlık savaşçısı Gandhi ile Vietnam Savaşı'nı protesto ederek cepheye gitmeyen ABD'li gençler de aynı yolu denedi...
Yakın tarihin siyasi açıdan en meşhur açlık grevi/ölüm orucu İngiliz hapishanesinde yaşandı... Hapishanedeki ayrılıkçı IRA kadrolarının seçilmiş başkanı Bobby Sands ve arkadaşları 1 Mart 1981 tarihinde ölüm orucuna yattı. Eylem Sands dahil 10 IRA militanının ölümüne yol açtı.
Türkiye'de ise hemen ertesi yıl Diyarbakır hapishanesinde PKK'nın ölüm orucunda örgütün lider kadrosundan ölümler yaşandı. 1996 yılında yine sol örgütlerin toplu ölüm orucunda 12 kişi yaşamını yitirdi...
* * *
Yerli/yabancı açlık grevi/ölüm oruçlarında ortak birkaç ekseni sıralarsak;
1) Bu tür eylemlerin tamamı örgüt dayatması ile başlamıyor... (Örneğin Bobby Sands'ın ölüm orucuna IRA'nın muhalefeti vardı.)
2) Ama sonuçta kazanan çoğu kez örgüt oluyor... Çünkü ilk ölüm haberleriyle birlikte kamuoyunda acıma hissi uyanıyor, örgüt propaganda fırsatı yakalıyor.
3) Teröristle (hapisteki dahil) pazarlık yapılmaz anlayışı her defasında işlemiyor... (Demir Leydi Thatcher, Bobby Sands'in ölüm orucu için ‘‘Son kartlarını oynuyorlar’’, ‘‘Şiddet silahını kendilerine çevirdiler’’ gibi gayet sert ifadeler kullanmakla birlikte sonunda IRA üyesi mahkûmların tek tip yerine seçtikleri giysileri kullanmalarına izin vermek zorunda kaldı. Bu izin ölüm orucu için konulan beş hedef arasındaydı.)
* * *
Özetle, mesele ölüm orucuna kadar geldikten sonra çözüm bulmak zor.
Olan çoğu kez ölene oluyor...
Devlet de, örgüt de zafer naralarıyla vaziyeti kurtarmaya çalışıyor.
Yine de eğer iki taraftan söz etmek gerekiyorsa... Devletin hükümlü ve tutuklunun yaşamından sorumlu olduğunu hep hatırda tutmak lazım.
Bankacıların neden içeri girdiğini, mali piyasalardaki beceriksiz yönetimi düşünürken hapishaneleri ve ölüme yaklaşan gençleri unutmamanızı tavsiye ederiz... Devlet tektir... Mali piyasada ayrı, hapishanede ayrı devlet olmaz... İnanmayan içerideki bankacılara sorsun.
KARŞI GÖRÜŞ-KATKI
‘‘Milletin verdiği vazifeden ve Türk mahkemelerinin verdiği cezadan kaçarak gitmiş olduğu yurtdışında mesihliğini ilan eden Hasan Mezarcı'nın gazetelerde çıkan haberlerinden sonra Türkiyemizdeki birçok uzman psikiyatrist, yeni Mesih'in akli dengesi hakkında analizlerini belirttiler. Teşekkürler, bizleri bilgilendirler, fakat internette takip ettiğim 14 Türk gazetesinin hiçbirinde, bu yeni Mesihimize, yerine getirmediği vazifelerinden dolayı ödenen maaşı normal kabul eden uygulamanın arkasındaki akli dengenin hastalık derecesi hakkında, hiçbir uzmanımızın analizlerini maalesef okuyamadım. Bu halükárda Mezarcı Hasan'ın -pardon Hasan Mezarcı'nın hanımının açıklamasını kabul etmek lazım: ‘‘Kocama deli diyenin kendisi delidir.’’' (Tulu Altıkardeş)
Paylaş