Paylaş
TÜRKİYE'nin siyasi, ekonomik ve diplomatik pozisyonunda vadenin ne kadar kısaldığının bilmem farkında mısınız?
İşadamları Ankara'ya taşınıp ‘‘Para geldi ama kriz bitmedi’’ diye uyarmak zorunda kalıyor. Çünkü hükümet dünü çoktan unuttu.
Helsinki Zirvesi'nden çıkan Avrupa adaylığı kararı yüzünden ulusal bayram havasına kapıldığımızı en azından biz unutmadık.
Peki ama daha aradan bir yıl geçmeden Avrupa'yı, Türkiye'yi bölecek düşman kamp sayıp, ‘‘Noel hediyesi yoksa bayram hediyesi yok’’ diye hem kendimizi hem de dünyayı kandırmaya çalışmanın álemi ne?
Günübirlik pozisyonlara örnek bol...
Vatandaşın bankalarda tuttuğu paranın ortalama vadesi 70 gün...
Bankaların devlete açtıkları kredinin ortalama vadesi 14 ay...
Özetle hemen her alanda, kısa vadeli kaynakla uzun vadeli projelere soyunuyoruz... Günlük pozisyonlar değiştikçe krizler olağan hatta kaçınılmaz hale geliyor.
***
Teorinin pratiği aslında tüm çarpıcılığıyla karşımızda...
Rahşan Hanım, affı önerirken gerekçesi, annesi ile birlikte hapis yatmak zorunda kalan bebeklerdi, hatırlarsınız...
Ama yasanın çıktığı günlerde Rahşan Hanım değişik adres gösterdi, Gaziantep'te baklava çaldıkları için hapse düşen çocukları örnek verdi.
Kamuoyunda ‘‘Baklava Çetesi’’ olarak anılan gençlerin biri dışında hepsi serbest kaldı. Hapisteki Metin Subaşı'nın daha altı ayı var.
Babası Servet Subaşı affa sevinmekle birlikte, ‘‘Metin 3 yıl 2 aydan bu yana zaten cezaevinde. Bu kadar yattıktan sonra kalan 6 ayı da yatar’’ diyor. Baba Subaşı kısa vadeli pozisyonla yani afla çözüm bulunması mümkün olmayan kalıcı ve gerçek soruna işaret ediyor:
‘‘Asıl çıkınca ne yapacak? Sabıkalı diye kimse ona iş vermeyecek. Oğlum bir tepsi baklava için hırsız damgası yedi. Cezaevinden çıkınca da sorunları bitmeyecek. Şimdiden onu topluma kazandırmanın, kolay adapte etmenin ve hayatını kazanabileceği bir iş bulmanın çarelerini arıyoruz. Rahşan Hanım gerçekten çocuklarımızı düşünüyorsa onlara iş, gelecek sağlasın. İşte o zaman gerçekten çocuklarımızın, kader mahûmlarının düşünüldüğünü anlarız.’’ (Ahmet KAYA, GAZİANTEP, DHA).
***
Pozisyonlar kalıcı hale gelmeden atılan istikrar nutukları hayalden ibaretmiş galiba.
KARŞI GÖRÜŞ-KATKI
‘‘Kendimi demokrat zannettiğimden beri neden hálá halkımızın askere güven duyduğunu merak ederdim. Artık polis olayları bu merakımı kaldırdı. Askerde tüm disipline rağmen çok değişik kesimden bir insan karması var. Oysa polis, ülkücülerin devlet eliyle beslenip örgütlendiği bir kurum. Bu devlet de ‘şeriat, şeriat' deyip bizi kandırıp durmuş. Şimdi size sorarım: Sade bir vatandaş olarak biraz sol eğiliminiz varsa bu polise nasıl güvenebilirsiniz?’’ (İsmail Atak/İsveç)
‘‘Buluştuk bile o kavşakta (Susurluk). Bir eklemeyle: Sokaklarda çatışanlar göz yumma ve kışkırtma operasyonlarıyla sokağa sürülüyorlar. Arkalarında Batılı gizli servisleri de arayın, meşhur ‘Susurluk' çetesiyle birlikte. Ve lütfen onlara yerli bir siyasi kimlik vermeyin.’’ (Nazmi Türk)
‘‘Kurum kültürünü, toplumumuzun yaklaşık 1000 yıllık kültürünü yıkarak kuramazsınız. İnsanları kurşun asker gibi görmekten vazgeçiniz. Eğer bizim kültürümüzde bando eşliğinde ebediyete uğurlanmak varsa hay hay. Fakat baskı ve zorlamadan başka bir şey degildir. Kurallardan öteye gidemez. Kafaya fesi geçirmekle nasıl çağdaş Batılı olunmuyorsa, bilmem hangi gezegenden alınmış ádetlerle kurum olunmaz, kurum oluşturulamaz. Hoş bir söz: Hayat, insan olmayı; hayat, insan kalmayı ister.’’ (Kenan ?)
Paylaş