Eyalet yerine başkanlık denseydi kızılır mıydı?

ANKARABAK şu işe, Kenan Evren'i savunmak, Ertuğrul Özkök'ü yazısında yalnız bırakmamak bana mı düşecekti?

Baştan söyleyeyim, bendeniz eyalet veya bölge valiliği sistemini faydalı bulmam. Ve fakat bu önerinin altında "bölücülük" aramayı külliyen abes sayarım. Çünkü Kenan Paşa'nın sözünü ettiği bölge valileri, alternatif idari sistemde sadece tek bir basamaktır. O yüzden, "Bölge valisini Kürt seçecekler, bizi bölecekler" evhamına katılmam.

Büyüyen Türkiye'yi merkezden yönetmenin zorluğu ortada, yerel yönetim arayışı hep vardı, olacaktır.

Ankara muhabirliği yıllarımda bölge valiliği önerisi de çok tartışıldı, hálá ezberimdedir:

Öncelikle il sayısı artırılacak.

Bu illerden oluşan eyaletler kurulacak.

Eyalet valileri merkezden atanmayacak, seçilecek.

(İşte tam bu adımda bırakırsanız, Kenan Paşa gibi hakkınızda inceleme açarlar.)

Ama Turgut Özal merhum, bu sistemin siyasi ve idari kilit taşını eksik bırakmazdı.

Eyalet sistemine dayalı başkanlık, rahmetlinin hayaliydi. Çünkü o zaman, merkezde oturan başkan, Türk'ün, Kürt'ün, Laz'ın, Çerkez'in, zenginin, yoksulun, dindarın, laikin ortak paydası olacaktı!

Yani bırakın bölünmeyi, ülkeyi herkesin üzerinde uzlaştığı başkan yönetecekti.

Turgut Özal, padişahlık mirasını başkanlık sisteminin altyapısı olarak görürdü.

Zaten bizler de hükümetleri, "Demirel hükümeti", "Ecevit iktidarı" diye anmaz mıyız?

Tıpkı Yıldırım Bayezid, Fatih veya Üçüncü Selim dönemi gibi. "Peki bu kadar övdüğüne göre neden eyalete karşısın?" diye sorabilirsiniz.

Sebebim, Turgut Özal'ın eyalet sisteminden vazgeçme gerekçesiyle aynı. Türkiye'deki gibi güvenlik ve ekonomik nedenli göç hareketleri eyalet sistemine uymaz.

Örneğin, sizce dünyada en fazla Kürt'ün yaşadığı şehir hangisidir?

Erbil mi, Diyarbakır mı, yoksa İstanbul mu? Tabii ki sonuncusu.

Nüfus hareketleri bu boyutta sürerken, eyalette amaçlanan temsil sağlanamaz, bu bir.

Başkanlık sistemi yerine mevcut parlamenter demokrasiyi tercih ederim, bu da iki.

Hatay'dan geldi, Mısır'a gitti

BİRAZ da fikri takip yapalım. Hürriyet'in pazartesi manşeti, nükleer uzmanı bir İranlı'nın Türkiye'ye geldikten birkaç gün sonra ortadan kaybolma öyküsüydü.

Fatih Çekirge'nin yazdığı haber Ankara'da günlerce konuşuldu.

İran'dan gelen özel ekip, İçişleri Müsteşarı ve polisle görüştü.

Sonuçları aktarmak bize düştü.

Öncelikle bir isim benzerliği söz konusu. Ali Rıza isimli bir İranlı havayoluyla İstanbul'a geldi ve Ceylan Otel'de kaldı, bu doğru.

Ama İranlıların peşine düştüğü Ali Rıza Askari tamamen farklı yoldan, karayolu ile Şam üzerinden Antakya'ya ulaştı ve ardından ortadan kayboldu.

Suriye sınır kapısında, Atatürk Havalimanı gibi yüksek teknoloji imkánları olmadığı için konuk İranlıyı görüntülemek mümkün olmadı.

Ama polis soruşturmasında İranlının, Ortadoğu veya Kuzey Afrika ülkelerinden birisine devam ettiği saptandı. Muhtemelen Mısır'a giden İranlının sponsoru ABD çıkarsa kimse şaşırmayacak.
Yazarın Tüm Yazıları