Paylaş
EKONOMİK milliyetçi Başbakan dış müdahalenin üslubunu içine sindiremeyince IMF memurunu nasıl benzetti, ağzının payını ne güzel verdi, öyle değil mi? Yalnız anlayamadığımız bir mesele var: Diyelim ki IMF'nin karizması çizildi, Türk'ün gücü bir kez daha tüm cihana kanıtlandı. İyi ama neden borsa çöktü, faiz yükseldi?..
Başbakan, ‘‘IMF'ye ihtiyacımız yok, ekonomiyi biz yönetiriz’’ deyince neden ahali borsaya koşup elindeki káğıtları sattı, dimdik yükselişe geçeceği umulan endeks yeni yetme misali erken tükendi.
Yok, bu İtalyan köylüsü Cottarelli'nin yalnız çalışmadığı kesin...
Örgütlü bir sabotajla karşı karşıya kaldığımız belli. Tam Ankara DGM'nin kalemi... Hani memur kararnamesine bu kadar yakın geçmişte karşı çıkmamış olsak, diyeceğiz ki, ‘‘Cottarelli'yi derdest etmek yetmez, aynı örgütün bürokrasideki uzantıları ile borsadaki işbirlikçilerinin de katli vaciptir’’... Ne ki elimizi tutan demokrasi var... Yoksa var mı öyle hükümete boş verip IMF'ye güvenmek.
* * *
Yanlış anlamayın, niyetimiz IMF ve hükümet arasında patlak veren krizin muhtemel sonuçlarıyla dalga geçip işi sulandırmak değil.
Ne var ki bu abes krizi ciddiye almak da son derece güç.
Bir kere tarafların pozisyonlarıyla ilgili kamuoyunda oluşan izlenim gerçeği pek yansıtmıyor.
Sokaktan çevirdiğiniz vatandaşa IMF-hükümet kavgasının nedenini sorsanız, muhtemelen ‘‘IMF yüksek oranlı ekonomik büyümeye ve ücretlerin artmasına izin vermiyor, hükümet bu yüzden kızgın’’ yanıtını alırsınız. Oysa bu kısmen doğru tarif tıpkı fotoğraf karesi gibi sadece son anı-hali anlatıyor. Eğer filmi anlamak istiyorsanız, biraz başa sarıp Dünya Bankası raporuna başvurmak gerekiyor.
‘‘Türkiye: Ekonomik Reformlar, Hayat Standardı ve Sosyal Refah Araştırması’’ başlıklı bu belge Cottarelli'nin olay çıkaran konuşmayı yaptığı Antalya Ekonomik Zirve toplantısı sırasında Dünya Bankası Türkiye Direktörü Ajay Chibber tarafından dağıtıldı.
* * *
Dünya Bankası'nın Mayıs 2000 tarihli bu araştırmasına göre Türk ekonomisinde istihdam artışı nüfus artış hızının yarısı kadar...
Kentsel işsizlik oranı Meksika gibi ülkelerin 2-3 katı. Sonuçta genç nüfusun işgücüne katılma oranı giderek geriliyor. (Bak. Tablo).
Özetle 12 Eylül ekonomisinin genel karnesi, istihdam ve ücret artışı açısından pek parlak değil. Çünkü örneğin sanayi kesiminde ileri teknoloji yatırımları ile verimlilik yükseldi ama istihdam artmadı. Buna karşılık inşaat sektörü ile hizmetler kesiminde düşük verimlilik nedeniyle yaratılan yeni istihdam alanlarında ücretler tatmin edici düzeye gelemedi.
Yaygın propagandanın aksine Dünya Bankası kesinlikle Türkiye'nin düşük hızla kalkınmasını önermiyor. Hatta tam aksine, Portekiz ve Güney Kore gibi ülkeleri örnek göstererek, ‘‘take-off’’ dönemlerinde yüzde 7-10 düzeyinde yıllık büyüme hızının gerekli olduğunun altı çiziliyor.
Ne var ki kalkınmanın sürdürülebilir olması için gerekli iç ve dış kaynak akışı ancak ekonomik dengelerin yerli yerine oturmasıyla mümkün.
Zaten Türkiye'yi yönetenler de bu gerçeğin farkında oldukları için hazırladıkları ekonomik programa IMF/Dünya Bankası vizesi alındı.
* * *
Bu krizden naçizane iki ders çıkardık, paylaşalım:
1) Türkiye büyümeyi ve refah artışını tek başına becerebilseydi zaten Cottarelli Ankara'da teftişte olmazdı. 2) Türkiye ve IMF arasında muteber olan taraf Fon olduğuna göre çıkan her kavgada -sonu nereye varırsa varsın- kaybedenin Türkiye olması mukadderdir.
Ekonomik milliyetçilerin dikkatine sunulur.
1980 1985 1990 1997
İstihdam/Nüfus (%) 60.7 58.2 57.3 44.8
İş gücüne katılım (%) 62.9 61.1 60.6 47.9
KARŞI GÖRÜŞ-KATKI
‘‘Başbakanımızın yaptığı tamamen iç siyasete yönelik bir şov ama görünen o ki işadamlarından da, ekonomi ve siyaset yazarlarından da pek ilgi görmedi. Sayın Ecevit, köykent gibi hayallerini uygulamaya koyarak ve özel sektörü fırçalayarak Türkiye'nin tüm sorunlarının altında bozuk ekonominin yattığını eskiden anlayamadığı gibi şimdi de anlamaktan uzak olduğunu göstermiştir. Ecevit'in tek değişmeyen yanı da budur, tabii ki 21. yüzyılda hálá daktilo kullanmakla övünmesi yanında.’’
(A.F)
‘‘Avrupa Birliği üyelik başvurusu geri çekilecektir. 800 senelik bir geleneği silip atamayız. Ordu Osmanlı zamanında da hep ilk sırada idi. Zamanı geldi kelle aldılar, kimse bir şey yapamadı. Bu böyle devam eder.’’
(A.Y)
Fax: 0212 6770348
Paylaş