ANKARA BAŞBAKAN’ın Sivas’taki kriz çıkışının tek adresi hakikaten TÜSİAD mı?
Açıkçası pek sanmıyorum, gelin satır aralarını yeniden okuyalım: "İster sivil toplum olsun, ister kamu olsun, dünyadaki yangına ülkemden körük tutanlar var..."
Cümlenin ilk bölümünde kasıt belli.
"Sivil toplum" ile eşkáli verilen TÜSİAD.
Ama ya kamu kesimindeki "körükçü" kim?
Sakın Merkez Bankası olmasın?
Çünkü hatırlayın, Türkiye geçen hafta Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’ın Başbakan’a ters düşen yorumunu tartıştı: "Krizde bize bir şey olmaz demeyin."
(Gerçi, Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren de, gerçekçi bir yorumla, "Mükemmel fırtına" ifadesini kullandı, ancak kendisini kamu saflarında saymak doğru olmaz kanaatindeyim.)
* * *
Peki Merkez Bankası Başkanı siyasi ateş altındaysa...
"Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakcı her an görevi bırakıp Londra’ya gidebilir. Çanakcı, IMF başta olmak üzere uluslararası kuruluşların itibar ettiği bir isim. Ama yeni bakanla (Mehmet Şimşek) doku uyuşmazlığı giderilemedi. Planlama Müsteşarı Ahmet Tıktık da emekli olabilir. Merkez Bankası, BDDK, TMSF, SPK arasındaki ilişkilerin ’mükemmel olduğundan’ söz edilemez."
Türkçe mealiyle, Başbakan Merkez’e kızıyor... Hazine ve DPT Müsteşarları ayrılığın eşiğinde... Ekonomi yönetiminde koordinasyon aksıyor. Ve Başbakan ne diyor?
"Hamdolsun ayağımız yere sağlam basıyor..."
* * *
Başbakan’ın kriz günlüğüne önemli bir tarih daha düştü: 14 Mart, kapatma davası.
Yani işler beklediği gibi gitmez ve ekonomide üretim geriler, işsizlik artarsa...
Muhtemelen diyecek ki, "Sorumlusu biz değiliz, bizi kapatmak isteyenler suçlu."
İlk bakışta haklı bir şikáyet gibi gözükse de...
Hatırlayalım, hükümet 14 Mart öncesinde hangi işlerle meşguldü.
Mesela türban kavgasının ekonomiye çok hayrı dokundu da...
Başbakan icraatının yarıda kesilmesinden mi yakınıyor?
Maazallah hükümet davadan korkup yolundan dönmeseydi...
Kriz çıkartmak için küresel dalgaya ihtiyaç kalmayabilirdi!
* * *
İzin verirseniz bu yazıyı iki tahminle kapatayım:
1) AKP’nin kriz algısındaki eksiklik giderek 1 Mart tezkere sürecini anımsatıyor. Yani deniliyor ki, "Kriz ABD ve Avrupa’nın sorunu, bize ne?" Oysa malumunuz zor yoldan anladık ki, ABD’nin meselesi, dünyanın ve tabii ki bizim sorunumuz haline gelebiliyor.
2) Çok muhtemel ki, Türkiye’nin kredi muslukları yakında kapanmasa da kısılacak. Ucuz dış finansman açısından IMF yeniden en çekici alternatif haline gelecek. Ama gözüken o ki, hükümet IMF’nin kapısını çalmak için yerel seçimi atlatmayı deneyecek. Tıpkı 1994 krizinden önce reformlar ve IMF anlaşması için ayak sürüyen Tansu Çiller hükümeti gibi... Dileriz sonları benzemez.