Paylaş
İÇİŞLERİ Bakanı Sadettin Tantan, her iyi polis gibi fevkalade ketumdur. Son yılların siyasi ve hatta diplomatik sonuçları yönünden en kritik soruşturmasını yürütürken medyaya faili olmasa da şebekeyi işaret etmesi, artık sona yaklaşıldığına kanıttır.
Peki ne dedi Sadettin Tantan?
‘‘Biraz sabırlı olursanız ülkemizde yıllardan beri nüfus casusluğu yapan insanları yakından tanıma şansı elde edilebilir...’’
Muhabir arkadaşlar önce nüfuz casusluğu diye anladı ki, o zaman bilmece daha kolaydı. Çünkü nereye baksan, Türkiye'nin gurur duyduğu yiğitler ortada... Ama bakan üstüne basa basa, ‘‘Nüfus, ‘z' harfi ile değil, ‘s' harfi ile...’’ deyince kafalar karıştı.
Bakan acaba kimi kastetti?
‘‘Bize oy atmayan Müslüman değildir’’ aldatmacasıyla İslami nüfusu oy deposu gibi görenleri mi? Yoksa safkan ayrılıkçı/milliyetçiliği, Kürtlere yıllarca sosyalizm diye yutturmaya kalkanları mı? Belki de her ikisini birden... Zaten Hizbullah dediğin, bu iki akımın sentezinden ibaret değil mi?
* * *
Madem ki faille değil zihniyetle ilgiliyiz, o zaman bakanın, ‘‘Arşivlerinize gidin, gerçeği görürsünüz’’ talimatını yerine getirelim dedik. Baktık ki Cumhuriyet Gazetesi'ndeki arkadaşlar arşiv taraması işini çok kolaylaştırmış. Mesela şu habere ne dersiniz:
‘‘Refahyol hükümetinin başbakanı Necmettin Erbakan, 1996 yılının ağustos ayında gerçekleştirdiği skandal İran gezisi sırasında, İranlıların önünde Türk istihbaratının İran'ın teröre destek verdiği yönündeki raporlarına inanmadığını açıklamıştı. Erbakan, 'Biz doğrusu kendi yetkililerimizden bilgi alınca şaşırmıştık. Ne şüphe ediyorsun Allah aşkına? Propagandanın etkisinde kalınmış' diye konuşmuştu.’’
(Cumhuriyet Gazetesi, 11 Mayıs 2000).
* * *
Haydi Erbakan'ın korkusu ilk kez oturduğu başbakanlık koltuğunun altından çekilmesiydi. Peki ya Şevket Kazan'a ne demeli...
Uğur Mumcu suikastının üstünden daha bir ay geçmeden Türkiye, MİT tarafından düzenlendiği iddia edilen ve cinayetin sorumlusunu İsrail Gizli Servisi olarak gösteren raporu tartışmadı mı?
Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel bile Refahlı Şevket Kazan tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde milletvekillerine dağıtılan bu belgeyi MİT Müsteşarı Sönmez Köksal'a sormak zorunda kalmadı mı?.. Ardından bizzat Demirel ‘‘Belge MİT'te hazırlanmış ama altındaki müsteşar imzası sahte’’ açıklamasını yapmadı mı? (Sabah Gazetesi, 11 Şubat 1993).
Yıllar sonra aynı belge, İran ve bizdeki Tahran borazanları tarafından ısıtılıp ısıtılıp önümüze konmuyor mu?
Ne var ki yine arşivler bize, Çetin Emeç ve Uğur Mumcu suikastlarında sanık ifadelerinde isimleri geçen İranlı ajanların aynı kişiler olduğunu göstermiyor mu?
* * *
İşte ben, sayın bakanı naçizane böyle anladım...
Emniyet yönetimi ve hatta belki de bizzat sayın bakanın koltuğuna oturan bazı hazretler, İslami etiketli terörle aynı zihniyeti paylaşırken katillerin yakalanması zaten mümkün değildi.
İnanmazsanız arşivlere bakın, ‘‘Emniyet'te irtica operasyonu’’ manşetlerini göreceksiniz. Arşivlere bakın, ‘‘Eski İçişleri Bakanı'na irtica suçlaması’’ haberlerine rastlayacaksınız...
Sadettin Tantan, ‘‘Operasyonlara sadece faili meçhuller açısından yaklaşmayın’’ diyor. Elhak haklı...
12 Eylül'ün ucube mirası ‘‘Türk-İslam Sentezi’’ iktidarda iken bu cinayetlere ‘‘faili meçhul’’ adını takmak zaten saflıktı.
Ama mesele bu kadar vahimse, siyasetin, hatta devletin saflarını katillerden temizlemeye İçişleri Bakanı'nın gücü yetecek mi?
Yoksa bir yerlerden yardım mı bekliyor?
Paylaş