Enis Berberoğlu: Düğmenin tarihi







Enis BERBEROĞLU
Haberin Devamı

ANKARA

CENNET ülkem (Türkiye) her zamanki gibi zarfa takılıp mazrufu (zarfın içindekini) unuttuğu için yolsuzluklar yerine düğmeciyi tartışmayı yeğliyoruz. Ve belki de bu yüzden siyasi sorumlular koltuklarında rahatça geviş getirmeyi (uzaktan bakılınca konuşuyorlarmış sanılması cabası) sürdürebiliyorlar, ne dersiniz?

* * *

Beyaz Enerji operasyonu başladığı andan itibaren düğme tartışmasından uzak durmaya çalıştık. Heyhat, ne zaman ki yolumuz Ankara'ya düştü, düğme iliği bizi de yuttu. Aşağıdaki satırlarda düğme senaryolarında ulaşılan son noktayı dikkatinize sunuyoruz.

* * *

İddiaya göre, muhbir M.G. Enerji Bakanlığı hiyerarşisinde orta basamaklardan birisini işgal eden bürokrattı. Anasol-D hükümetinin (1997- Ocak 1999) Enerji Bakanı Cumhur Ersümer döneminde (belki de tarafından) görevden alındı. Sabretti, bekledi, hazırladığı yolsuzluk dosyasını Bülent Ecevit başkanlığındaki DSP azınlık hükümetinin Enerji Bakanlığı'na yolladı. Ne var ki dosyanın bir kopyasını Genelkurmay'a postalamayı da ihmal etmedi.

İşin ilginci, dönemin Enerji Bakanı Prof. Ziya Aktaş kendi adına yollanan dosyayı hiç göremedi. Çünkü bu belgeler bakanlık koridorlarında yolunu kaybetti, bakanın masasına ulaşamadı.

Ama Genelkurmay'a giden dosyanın kaderi farklı oldu. Hemen değerlendirmeye alındı, üzerinde bir bilgi notuyla ilgili makama, yani Enerji Bakanı Ziya Aktaş'a havale edildi. Aktaş, askerden gelen dosyayı görünce bakanlığına yollanan aslını aradı, ama nafile.

Sonuçta kopya dosyadaki iddialar işleme konuldu. Teftiş Kurulu harekete geçti, sonrası bilinen hikáye...

* * *

Düğme senaryolarındaki son versiyondan çıkacak kıssadan hisse belli:

Enerji Bakanlığı, bırakın yolsuzlukları zamanında fark edip soruşturmayı, sorumluları yargı önüne çıkarmayı, gelen ciddi ihbarları bile yol kazasına uğratmaktan sabıkalı. Buna karşılı asker mutat bilgi-belge düzeniyle meselenin takipçisi.

Alın size farklı bir tartışma konusu...

ÖZEL NOT: Gazete başlıklarında Saddam'ı görmesek unutup gitmiştik. Körfez Savaşı'nın onuncu yılı dolmuş. Bir avuç Türk gazetecisi Bağdat'ta bu savaşı (tıpkı hepinizin bayıldığı Peter Arnett gibi) izleme şansını yakalamıştı. Bağdat kapısında bekleyen binlerce gazeteci arasından sıyrılmayı ve ölüme yakın durma ayrıcalığına ulaşmayı becerenlerden hatırımda kalan isimler Olay Tan, Ali Haydar Yurtsever, Coşkun Aral, Ayşe Önal, Aziz Akyavaş ve Eyüp Coşkun... Mithat Bereket de ateşkesten bir gün önce gelip hem savaşı hem de barışı 24 saat içinde yaşadı. Belki hatırlayamadığım başkaları da vardır. Dün sabah bu isimler şimdi ne yapıyor diye düşündüm, bir kısmının medya adresi bile belli değil. Sonra gazete sütunlarında kimin ne tür başarısıyla övündüğüne baktım, şahsım adına utandım. Gazetecilik mesaisinin bu kadar küçümsenmesinin ciddi sonuçlarını hep birlikte yaşayacağız, artık kaçışı kalmadı.

Yazarın Tüm Yazıları