ANKARA ÖNCE neyi tartıştığımızı saptamak gerek. Mesela ölçümüz can kaybıysa, isteri eşiği nereden başlar? 17 şehit olunca verdiğimiz tepki... On beş ayrı olayda 17 şehide gösterdiğimizle aynı mı?
Aktütün’ü 1992’den bu yana beş kez bastılar diye biliyoruz...
Acaba doğru mu? Değil, o karakola dönük saldırı sayısı 38.
Ama büyük can kaybına yol açmayanları hesaba katmıyoruz.
Samanlı karakolunda 22 şehit haberini (1992) bizzat yerinden yazdım.
O karakolun sicilinde öyle 20 saldırı daha var.
Rakamlara girdikçe, kendimizi askeri uzman saydıkça dağılıyoruz.
O karakolların neden orada olduğunu, PKK’nın neden saldırdığını unutuyoruz.
* * *
Niyetim kesinlikle hamaset değil.
Ama kabaca yol ayrımımız belli.
1) Savaşa devam için... Perşembe günü askerle siyasiler aynı masaya oturacak.
Asker terörle mücadele amacıyla ek tedbirler isteyecek. Hükümet bu talepleri demokrasi ve AB süzgecinden geçirecek. Ama kendinizi hükümetin yerine koyun... Askerin elindeki en kıymetli malzemeyi, insan hayatını hesapsız kullandığı izlenimi kamuoyunda yaygın kanaat haline gelirken... Hangi siyasetçi askere ek tedbir sunar ki?
2) Veya diyelim ki halkımız savaştan bıktı, usandı... Olabilir.
Hepimizi temsil eden Büyük Millet Meclisi ve hükümeti politikasını değiştirir.
Savaşa son verilir, meşhur siyasi çözüm devreye girer.
Peki siyasi çözümü yeterince tartıştık mı, içeriğinde uzlaştık mı?
Çözüm sandığımız, saydığımız sakın yeni bir kanlı savaşın başlangıcı olmasın!
* * *
Değneğin iki ucu da pisse ne yapmalı?
Maalesef değil fazla hiç seçeneğimiz yok.
Çünkü bu kirli savaşı Türkiye başlatmadı.
Türkiye Cumhuriyeti saldırıya uğradı, toprağını, vatandaşını savunuyor.
Saldırı sürdüğü, silahlar konuştuğu müddetçe bu savaş da devam edecek.
Türkiye’nin teröriste karşı verdiği savaşı kaybetmesi mümkün değil.
Çünkü devlet teslim olamaz.
Ancak bu savaşta her canımız yandığında, neden savaştığımızı unutursak...