Paylaş
BANKALARA laf edilince üstüne alınan Deniz Gökçe terbiyesini de bozunca doğrudan şahsına-mesleğine-yazılarına dönük uyarıda bulunduk.
Deniz Gökçe herhalde çok düşünüp taşınıp açığımızı bulamayınca çaresizlik içinde çevremizdeki saygın isimleri işe karıştırdı.
Kendisine bankacı dediğimiz için CNN Türk'te birlikte program yaptığımız Salih Başağa ve Ercan Kumcu'nun isimlerini anıyor...
Acemi demagog böylece ‘‘Ne fark var?’’ demeye getiriyor.
Oysa ne ben, ne de diğer iki arkadaşım, CNN Türk'ün sahibinin bankasında çalışmıyoruz Deniz Gökçe. O yüzden rahatça, ‘‘İşim sadece gazetecilik, patronumun bankasında çalışmıyorum, o beni bu işlere karıştırmıyor, zaten istese de karışmam’’ diyebiliyorum.
Ya sen Deniz Gökçe?
Diyemezsin, çünkü yazı niyetine küfürlerinin çıktığı gazete ile yönetim kurulu üyesi olduğun banka, aynı işadamına ait Deniz Gökçe.
Öyle değil mi Deniz Gökçe?
Sen, hiçbir zaman ‘‘Gazete patronum aynı zamanda banka sahibi, ama ben o işlere bakmıyorum’’ diyemezsin Deniz Gökçe.
Aramızdaki fark bu kadar açık Deniz Gökçe...
Köşeni banka fedailiği için kullanman bu sebeple...
Belki de bu yüzden o gazetede köşe sahibi oldun Deniz Gökçe.
Kendini sakın gazetecilerle veya başka saygın bankacılarla karıştırma, karşılaştırma Deniz Gökçe. Yoksa birileri maskeni düşürüverir, münasebetsiz yerin işte böyle açıkta kalıverir Deniz Gökçe...
* * *
Saygın isimlerin arkasına sığınmak yetmeyince gazetecilik mesleğindeki çürük elmaları örnek veriyor Deniz Gökçe...
Aklınca, ‘‘gazeteciler de pis işlere bulaşır’’ demeye getiriyor.
Anlaşılan sadece içinde banka kelimesi geçen yazıları okuduğun için atlamışsın Deniz Gökçe. Egebank vurgunu çerçevesinde ünlü bir gazeteciye bavulla para taşındığı haberini veren çalıştığım gazetedir Deniz Gökçe.
Sen bilmezsin ama gerçek gazeteci için bankacının, gazetecinin hırsızı uğursuzu fark etmez, hepsinin üzerine gidilir Deniz Gökçe...
O adını verdiğin kişi de artık medyada çalışmıyor Deniz Gökçe.
Oysa sen yıllarca mamusuna sövdüğün bir isimle aynı gazetede yazıyorsun, bu ayıp da sana yeter Deniz Gökçe!
* * *
Yazdıklarıma dönük ‘‘yalan-yanlış’’ çamuruna gelince...
Senin hoca kadrosuyla gelip orta sahada futbol oynamakla vakit geçirdiğin okuldan iktisat diplomam var Deniz Gökçe.
Ne yazık ki okul tarihinde senden beter tek hocanın talebesi olduğum için övünemiyorum, karvizitimde de iktisatçı değil gazeteci yazıyor.
Ama gazetecilik mesleği için uzmanlığımın yeterli olduğuna inanıyorum.
Sense ‘‘uzman olduğum için yazmak sadece benim hakkım’’ havasındasın!
Eh madem ki -kendi ifadene göre- 20 yıldır bankacıların arasındasın, bankacılara ders vererek ve yazı yazarak yaşamını kazanıyorsun...
Son 20 yılda kaç banka battı, içi boşaltıldı, mudi mağdur edildi Deniz Gökçe? Sen nerelerdeydin Deniz Gökçe?
Bankacı talebelerini böyle mi eğittin Deniz Gökçe? Yazılarınla halkı kaç defa uyardın, kaç banka vurgununu ortaya çıkardın, yazdın, uzman kepçe?
Gazeteciye gazetecilik dersi vermeye kalkmadan önce aynaya baksana! Senin uzmanlığın, banka fedailiğinden başka ne işe yaradı Deniz Gökçe?
* * *
Bak tek tek, bir daha anlatalım Deniz Gökçe!
Bizim derdimiz bankacıyla, subayla, öğretmenle herhangi bir meslekle değil... Gücünü, iktidarını veya elindeki kalemi halka karşı kullananla...
Kavgamız bugün Deniz Gökçe ile yarın başkalarıyla!
Ezcümle anlaşıldı ki biz bankaların neden battığını yazacağız, sen bize saldıracaksın. İkimizin mesleği farklı.
O yüzden anla artık:
Tak sepeti koluna, herkes kendi yoluna...
Deniz Gören Pencere
‘‘Enis Bey kardeşim, üç kuruşluk samimiyetiniz varsa, elinize kalemi alıp yazabilir misiniz ki, gazete-televizyon-banka-holding bağı koparılmalı diye?’’ (Deniz Gökçe, 2 Kasım 2000 Akşam)
‘‘Kasaba şerifi ruh hali taşıyan banka fedaileri hariç tutulursa gelinen nokta ‘Medya patronunun başka işi olmamalı' temennisinin teyidinden ibaret... Hiçbir itirazımız yok, önce bir tespitte anlaşmak şartıyla:
Gazetenin, TV kanalının, patronun özel çıkarları için kullanılması ne yazık ki sık rastlanan ayıptır... Ama banka bünyesinin gazete-TV marifetiyle zayıflatılması kanunda yeri olan suçtur. Sakın suçu hafife almayalım, kafa karıştırmayalım, olur mu?’’
(Enis Berberoğlu, 2 Kasım 2000 Hürriyet)
Paylaş