Paylaş
CUMHURBAŞKANI Ahmet Necdet Sezer'in -muhtemelen gayri ihtiyari üstlendiği- işleve isim takmak zor, hatta belki de tehlikeli...
Zor çünkü, süreç son derece dinamik... Donuk fotoğrafa bakıp film karesi olduğunu anlamadan yoruma kalkanların çuvallaması bu yüzden kaçınılmaz.
Tehlikeli çünkü, Sezer'e hemen her gün yeni işlev/sorumluluk yüklemeyi deneyen marjinal kadrolar demokrasi açısından hoşgörülmesi zorunlu ama Cumhurbaşkanı'nın asla birlikte anılmak istemeyeceği çizgideler...
* * *
Zaten kamuoyu da Sezer'i zarfıyla değil icraatıyla yargılıyor.
Halkla bu dolaysız diyalogtan esinlenen akademisyen arkadaşımız Ruhi Tuncer'in Sezer'i Roma dönemi tribünlerine benzetmesi bu yüzden...
Roma'da halkın senato ve asillere karşı güvencesi tribünlerdi. Memur veya yargıç kökenli bu temsilciler halk tarafından seçilirdi. Görevleri halk adına özgürlükleri korumak ve kollamaktı.
Tribünler ne devletin ne de günlük siyasetin parçasıydı. Tribün, her meseleye tek açıdan, halkın talepleri doğrultusunda yaklaşırdı.
Dolayısıyla tribün ve iktidarın çatışması kaçınılmazdı. Nitekim bu kavga tribünlerin yetkisinin diktatörlere devriyle noktalandı.
* * *
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer bugüne kadarki icraatıyla halkın nabzını hükümetten çok daha fazla hissettiğini ortaya koydu...
YÖK atamaları, memur kararnamesi gibi çatışmalarda hep kamuoyu desteğini arkasında buldu. Ne var ki halkın desteğini siyasilere karşı kullanmadı, medyadan yardım dilenmedi. Medya aslanlarının hakaret ve terörüne kulak asmadı... Sezer bu sayede, adım adım, eski adıyla cumhurreis, yani cumhurun reisi, işin Türkçesi halkın başkanı oluyor. Halka rağmen hükümet etmeyi siyaset sayanların öfkesi, paniği bu yüzden.
* * *
Bu satırlar kaleme alınırken, Sezer İstanbul programını iptal ederek başkente dönüyordu... Başbakan Bülent Ecevit'le görüşecek mi belli değildi. Yeniden yollanan kararnameye hangi işlemi uygulayacağı da öyle...
Ne var ki Sezer'in son haftalarda verdiği demokrasi dersi tüm bu siyasi ayrıntılardan çok daha önemli, inanın.
Duvarın yıkıldığı dönemde düz çizgiyle veya sıçramayla ilerleme beklemek zaten abestir... Çeteler yakalanıyor, yenisi çıkıyor. Her gün devleti soyan başka bir yeğen, kardeş enseleniyor, başkası yetişiyor.
İşte o misal, onlar bozacak, biz yapacağız.
Mühim olan yıllardır yükselen diye propagandası yapılan aslında alçak değerlerin daha da irtifa kaybederek çukurlaşması... Yeni eğilimin bazen Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in, kimi zaman depremde can kurtarmak için bir araya gelen bir avuç gencin şahsında somutlaşması... Ve halkın demokrasiyi nerede görürse tanır hale gelmesi.
KARŞI GÖRÜŞ-KATKI
‘‘Millet niye Sezer'e sarıldı, cevabı Ecevit'in kendisi veriyor... (ATV'de Ali Kırca sohbeti, 25 Nisan 2000) ‘En önemli özelliği Sayın Ahmet Necdet Sezer'in tarafsızlığına kimsenin gölge düşüremeyecek olmasıdır. Bu genelde vatandaşlara güven verici bir etkendir.' Başka söze ne hacet?’’ (N.A.)
‘‘Fethullah Gülen Hocaefendi'nin 62 senelik hayatı boyunca kime ne zararı olmuştur? Kendisinin bir örgüt kurduğu, bu örgütün lideri olduğu iddia ediliyor. Öyleyse bu örgütün elemanları kimlerdir, nerededir, şu ana kadar kaç cana kıymıştır? Devlet aleyhinde hangi hadiseye adları karışmıştır? Kaç tane ocak söndürmüştür? Kendisinin vesile olduğu hangi eğitim kurumundan bir terörist çıkmıştır? Neden vehimlere kapılıp 'şunu şunu yapabilir' şeklinde kuruntularla bu insanı yargısız infaza tabi tutuyoruz?’’ (H.E.)
Paylaş